Bir Uzun Yol Hikayesi / II.Bölüm

Göbeklitepe, urfa, şanlıurfa

II.BÖLÜM

Her Keşif Yeni Bir Güne Değer!

antiochos, kommagene, nemrut, nemrut dağı, adıyaman, mount nemrut, I. AntiochosMevsim yazdan sonbahara döndü. Uzun kollu kıyafetler, montlar, şemsiyeler eşlik ediyor artık şehirde yaptığımız yürüyüşlere. Sararan yapraklar değiyor ayaklarımıza... Temmuz ayındaki yolculuğun yazısı neden bu kadar gecikti diye sorarsanız; nedeni, Antik Dönem Anadolusu’nun en görkemli kutsal alanı kabul edilen ulu Nemrut Dağı’ndan sonraki durağımızın Göbeklitepe olmasından başka bir şey değil. Keşfi ile birlikte yüzyılın sorularını da beraberinde getiren bu arkeolojik adım hakkındaki araştırmalarımı derinleştirmek adına biraz daha yol almak istemiştim. Ve şimdi, klasik tarih anlatılarının çok çok dışına çıkacak sorularla yeniden hikayeme devam etmeye hazırım sevgili dostlar!

Dün, Yine Gün Nemrut Dağı’nda Batışa Durdu…

“Gerçekten Tanrılara layık bu heykelleri ben diktirdim: Zeus-Oromasdes'in, Apollon-Mithras-Hellos-Hermes'in Artagnes-Herakles-Ares'in heykellerini ve her şeyi besleyen vatanım Kommagene'nin bir suretini. Aynı taştan yontulmuş olarak ve onlarla birlikte tahta oturur şekilde, kendi şahsımın bir suretini de her şeyi duyan Tanrıların yanına diktirdim...” Diye yazdırmış Kommagene Kralı I. Antiochos Doğu ve Batı terasının arkasına…

Hayal edin lütfen… Güneşin ilk ışıklarıyla aydınlattığı yüzler, 2150 metre yükseklikte zamana meydan okuyan bu Tanrı heykellerine ait. Ve gün batışa durduğunda… dünya değişene dek bu topraklarda her gün, istisnasız, bu Tanrı heykellerinin ayaklarının altından batmaya devam edecek… Kommagene Kralı’nın dileği gerçek oldu! Ne mutlu ki bizler de buna şahidiz.

I.Antiochos bir kitabesinde kutsal tepe Nemrut'ta sonsuza dek dinlenmek istediğini yazıyor. Belki de tüm sebep bu. Belki de “unutuluş”a karşı koymak istedi Antiochos. Kendini Tanrılarla bir tutup ölümsüz kılma isteği, onun ölümden sonraki “hiçliğe” karşı Nemrut Dağı'nda verdiği savaş belki de: “Bu Hierothesion’u Tanrılara ve tanrılaşmış atalarıma gözle görülür yardımlarına şükran borcu olarak inşa ettirdim. Atalarıma ve şahsıma yakışanı edebileştirdim!”

kilisik heykeli, adıyaman, adıyaman müzesi, adıyaman museum, kilisik statueVe…

Mutluluğun yorgunluğu yendiği bir günün gecemize bıraktığı unutulmaz rüyaların ardından yeni bir sabaha açıyoruz gözlerimizi. Adıyaman bütünüyle özel bir şehir! Nemrut Dağı’nı ve sanırım -sık dönemeçlerle dağdan aşağı salınan o keskin virajlı- şehre dönüş yolunda, emektar aracımızın fren balatalarından gelen kesif kokuyu hiç unutmayacağımız… Dün geceki rüyaların, şehre dönüş yolunda yanan balataların kahkahalar eşliğinde konuşulduğu Adıyaman’daki son kahvaltımızın ardından, oldukça mütevazi bulduğum binasıyla sabah saatlerinde ziyarete açık olan Adıyaman Müzesi’ndeyiz. Uzun süredir burada görev aldığını anlatan müze yetkilisi, işine sevgiyle, ilgiyle sarılmış biri. Yöre hakkında, müzede sergilenen eserler hakkında edindiği bilgileri nazikçe bize anlatıyor.

Fotoğrafta gördüğünüz Kilisik Heykeli ise yazının ilerleyen paragraflarında anlatacaklarıma ışık tutar nitelikte. 1965 yılında Adıyaman'da bulunan ve "arkeolojik tuhaflık" olarak yorumlanıp uzun süre müze deposunda muhafaza edilen bu heykel, keşfinden yıllar sonra ortaya çıkarılan Nevali Çori ve Göbeklitepe arkeolojik bulgularıyla birlikte, şükür ki, yeniden anlam kazanmış durumda. Kilisik Heykeli yaklaşık 80 cm boyunda ve kireçtaşından oyulmuş. Dikkate değer bir şekilde T şeklinde olan kafa arkaya doğru genişliyor, vurgulanmış bir burun ve sadece izleri belli olan gözler ve ince bir yüz betimlenmiş. Vücudun her iki yanında kollar gösterilmiş, eller karnın üstünde bir miktar çıkıntı üzerinde bağlanmış ve bu çıkıntı, daha aşağıda yer alan daha küçük bir figürün başı olarak tanımlanabilir. Günümüzde gittikçe artan sayıda buluntuyla, erken Neolitik sanatının karmaşıklığı konusundaki anlayışımız da hızla değişiyor. Anlaşılan o ki tarih, bugüne dek bize anlatılanların çok ötesinde, belki de bambaşka, yepyeni bir hikaye yazmaya hazırlanıyor! Heykellere dikkatlice bakın lütfen. Neolotik insanlar hiç de öyle sandığımız gibi saçı sakalı birbirine karışmış halde değiller!..

Bu kısa ama akılda kalan ziyaretimizin ardından rotamızı Şanlıurfa’ya çeviriyoruz. Adıyaman’dan çıkışta hemen antep fıstığı ağaçları sarıyor yol kenarını. Bakımlı bahçelerin verimli hasatları olması temennisiyle yol alıyoruz…

nevali çori, adıyaman, kilisik heykeli, arkeoloji, göbeklitepe, şanlıurfa, adıyaman museum, adıyaman müzesi, güneydoğu anadolu, anadolu

 

 

göbeklitepe, göbeklitepe, şanlıurfa, arkeoloji, güneydoğu anadolu, anadolu

 

 

 

 

 

 

 

 

5.Gün: Bugünün Penceresinden Edessa’ya Bakış

Tüm yazılı kaynaklarda; Mezopotamya'nın en eski yerleşim merkezlerinden biri olan Urfa için; su kaynaklarına yakın olması ve ticaret yolları üzerinde bulunmasından dolayı tarih boyunca stratejik bir önem taşıdığı yazıyor.

Kentin bilinen en eski ismi Aramiler tarafından verilen “Urhay” imiş. Makedonya Krallığı’nın Anadolu’daki hakimiyeti ile kente gelen Büyük İskender, Urfa'yı Makedonya'daki “Edessa” (bugünkü Vodena) şehrine benzeterek “suları bol” anlamına gelen Edessa ismini vermiş. “Urhai”, “Ruha”, “Orhe”, “Orhai” gibi farklı adlar sonunda kentin adı Urfa'ya dönüşerek günümüze ulaşmış.

1919 yılından önce İngilizlerin daha sonra da Fransızların işgaline uğrayan Urfa 1920'de işgalden kurtarılmış, Kurtuluş Savaşı'nda gösterdiği kahramanlık nedeniyle “şanlı” ünvanını almıştır. Bu topraklarda yaşamış olan uygarlıklar, büyüleyici eserleriyle bizlere eşsiz bir kültür mirası bırakmış ve bu kenti -bir yandan hala keşfedilmeye çalışılan bu kenti- açıkça 12 bin yıllık geçmişin varisi kılmışlardır. Bu topraklar, bugün de, kutsal alanları, arkeolojik kalıntıları, tapınakları, kiliseleri, camileri, medreseleri, sarayları, kervansarayları, yaşayan tüm gelenekleriyle geçmişin mirasını yaşadığımız çağa taşımaya devam etmektedirler.

“Tarihin Sıfır Noktası”: Göbeklitepe

2011 yılından bu yana UNESCO Dünya Miras Geçici Listesinde yer alan Göbeklitepe 2018 yılı Temmuz ayında UNESCO Dünya Mirası Listesine alındı.  İnsalık tarihine ışık tutan bu kültürel mirasın bilinirliğini arttırmak amacıyla içinde bulunduğumuz 2019 yılı Türkiye’de “Göbeklitepe Yılı” ilan edildi.

Göbeklitepe, tarih öncesi avcı ve toplayıcı grupların yaşamları ve inanç sistemleri hakkında bugüne kadar tüm bilinenleri değiştiren bir miras olarak dikkati çekiyor. “Bereketli Hilal” olarak adlandırılan coğrafyada yer alan, kireçtaşı bir plato üzerinde yapay olarak oluşturulmuş bir höyük olan ve Stonehenge’den yaklaşık 6 bin yıl daha önceye tarihlenen Göbeklitepe, bilinen en eski megalitik yapı örneklerini barındırıyor. Bu kadar büyük ölçekli ve sanatsal yapıları yapan tarih öncesi avcı ve toplayıcı grupların karmaşık sosyal hiyerarşiye, ileri bir teknoloji ve iş bölümüne ve ayrıca kompleks bir inanç sistemine sahip olduğunu kanıtlıyor. Törensel amaçlı kullanıldığı düşünülen, kireçtaşından yapılmış T şeklindeki yekpare dikilitaşların ön plana çıktığı yuvarlak, oval ve dörtgen yapılardan oluşan arkeolojik alan M.Ö. 9 bin 600 ile 8 bin 200 yılları arasında devamlı olarak kullanılmış bir merkez.

dodo bird, dodo kuşu, anatolia, göbeklitepe, gobeklitepe, arkeoloji, the first temple of the world, southeastern anatolia, güneydoğu anadoluarkeoloji, göbeklitepe, gobeklitepe, the first temple of the world, anatolia, anadolu, güneydoğu anadolu, southeastern anatolia, Göbeklitepe pek çok yeni bilginin açığa çıkmasını sağlasa da buluntularla ilgili hala çözülemeyen sorular farklı bakış açılarına sahip bilim insanlarının kafasını kurcalamaya devam ediyor:

  • 2014 yılında vefat eden Göbeklitepe kazı başkanı Klaus Schmidt “buranın, insanlığın bilinen en eski tapınağı olduğunu” söylemişti. Sırları hala çözülememiş bu alan aynı zamanda, avcı toplayıcılıktan çiftçilik (yerleşik) hayatına geçişin de bir tanığıdır.
  • Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden DR. Lee Claire, “Göbeklitepe sadece inanılmaz mimarisi ve T şeklindeki sütunları yüzünden değil. İnsanların avcı-toplayıcılıktan yerleşik çiftçiliğe geçiş döneminden kaldığı için de önemli” diyor. Neololitik toplumların birkaç bin yılda, Türkiye’den Balkanlar’a ve Orta Avrupa’ya yayıldığı anlaşılıyor. Anadolu’da 10 binlerde başlayan neololitik, 7 binlerde Batı Anadolu’ya, 6 bin 600 yıllarında Yunanistan’a, 6 bin 400’lerde Bulgaristan’a geliyor. Göç eden bu insanlar beraberinde yeni yaşam biçimlerini de taşıyorlar. “İnsanlık tarımdan önce mi, yoksa sonra mı yerleşti?” sorusunun cevabı hala net değil.
  • Arkeologlar Göbeklitepe’nin işlevi konusunda farklı görüşlere sahipler. Nitekim Prof.Dr.Ian Hodder, “Göbeklitepe’nin bulunuşu ile tarıma bakışımız son 30 senede, çok dramatik bir değişime uğradı. Toplumun yapısı hakkında çok az şey biliyoruz. Bana göre Göbeklitepe, içinde tören olan bir yerleşim yeri. Ve o tören odaları, halk tarafından kullanılmıyordu. Daha küçük gruplar veya gizli topluluklar tarafından kullanılıyorlardı” ifadesiyle, Göbeklitepe’ye ilişkin yorumlardan farklı bir tanesini dillendirmiş oluyor.museum, idol, gözcüler, şanlıurfa müzesi, arkeoloji
  • Bu tapınakları yapanların kimler olduğunu ve hangi dili konuştuklarını dahi henüz bilmiyoruz. Çünkü yazılı eser bırakılmamış (o tarihte henüz yazının olmadığı biliniyor) Kazılarda ortaya çıkan heykellerin ise tüm vücut ayrıntılarına net bir şekilde form kazandırılmasına karşılık özellikle ağızları işlenmemiş. O dönemki inanışın bir parçası olarak belki de heykeller de “suskunluk” yemini etmiş gibi. Adeta bilinçli olarak, sır tutan figürler bırakılmış geleceğe.
  • Ağırlıkları 60 tonu bulan sütunların buraya nasıl taşındığı ve dikildiğini bilmiyoruz. Şanlıurfa Müzesi’nde bazı illustrasyonlar yapılmış ve alanı ziyaret edenlerin kafasında bir canlandırma kalması amaçlanmış olsa da, bu varsayım da çok gerçekçi görünmüyor bazı uzmanlara.
  • Göbeklitepe’de uzun süren bir kullanımın ardından, tapınak yapılarının üstlerinin tonlarca toprak ve taş ile örtülerek neden gömüldükleri henüz bilinmiyor. Gömülerek koruma altına alınan yapılar, Neolitik dönemin başlangıç aşamasına denk gelen bu tarihi dönemde “dünyanın son avcıları” olarak nitelendirilen insan topluluklarının geleceğe bıraktıkları bir mirastır adeta. Bu alan gömülerek sadece yapının kendisi ve içindekiler değil, aynı zamanda bu yapının üstlendiği misyon da kutsanmış ve korunmaya alınmış olabilir.
  • İnşa ettikleri tapınaklar avcı-toplayıcılardan beklenmedik düzeyde bir organizasyon yeteneği, örgütlenme kapasitesi, soyut düşünme becerisi gerektirdiği gün gibi ortada. Tarih sahnesinde karşımıza çıkan bu toplulukların, sanıldığı gibi ilkel değil, aksine son derece karmaşık yapıda oldukları açık.
  • T biçimli dikilitaşlarda karşımıza çıkan ve şu anda dünyada olmayan canlıların (örneğin Avusturalya’da yaşadığı bilinen ve 10 bin yıl önce nesli tükenen “dodo kuşları”) kabartmalarının olması; boğa, arslan, kurt, domuz, turna kuşu, ördek, tilki, köpek ve yılan başta olmak üzere çeşitli hayvan kabartmalı stellerde sadece “erkek” olanların tasvir edilmiş olması da düşündürücüdür. Göbeklitepe’de gün ışığına çıkarılan tek kadın figür, bugün “dilek ağacı” olarak da anılan kazı alanının hemen üst kısmında yer alan ağacın dibinde bulunan “doğum yapan kadın/tanrıça” heykelidir. Yine ilginçtir ki, bu tepe öteden beri “Derde Deva Tepesi” adıyla anılagelmiş. Bölgede çocuk sahibi olmayan kadınların buraya gelip, dilek diledikleri ve sonrasında çocuk sahibi oldukları hikaye edilir. Anadolu’da kemikleşmiş bir “anatanrıça” kültü olmasına karşılık Göbeklitepe anıtsal yapılarında kadınlara değil tamamen erkeklere dayalı bir kült alanı gözlemlenmesi düşündürücüdür.arkeoloji, sirius, sirius takım yıldızı, astroloji, astronomi, göbeklitepe, gobeklitepe, şanlıurfa museum, şanlıurfa müzesi
  • T şeklindeki anıtların üstüne işlenmiş olan, kimilerine göre “kemer tokası”, kimilerine göre “kutsallık/tanrısallık” ifade eden ve hem Hitit yazıtlarında hem de Avusturalya’daki yerli kabilelerinde gözlenen “H” kabartmasının varlığı da farklı sorulara açıktır.
  • Tasvir edilen hayvan figürleri arasında köpek ve tilkinin öne çıkması yine astronomi bilimiyle bağlantılı olarak “Sirius takım yıldızı”na işaret ettiği görüşüyle bambaşka bir fikri de destekliyor görünmektedir. Evrenin saati hiç sapmadan Tanrı’nın buyruğu ile işlemeye devam ediyor. İnsanların taşımaları gereken bilgi ne ise onun vakti geldiğinde ortaya çıkması da şarşırtıcı olmasa gerek.
  • Sirius Yıldızı, çeşitli dinlerde ve inanışlarda “Ruhsal Güneş” olarak da ifade edilir. Bilginin yeniden doğuşu; aslında belli bir süreliğine üstü bilinçli olarak örtülen, aslında hiç kaybolmamış olan, ve zamanı geldiğinde dünyanın kendisinden yeniden haberdar olması, bilginin dünyaya yeniden yayılması; üstü kapalı olan bilginin (insanlık tarihini değiştirecek gerçekliğin belki de) yeryüzünde açığa çıkması varsayımları da eski öğretilerin insanlığa bıraktığı bir düşünce biçimi mirası olabilir. Göbeklitepe’nin arkeolojik alanının ortaya çıkış hikayesi de çok benzerdir.
  • Yeryüzü ile gökyüzü arasında tarih boyunca bağlantı kurmaya çalışan insanlık yarattığı sanatla ve sahip olduğu Tanrı inancı ile farklı zihinsel süreçlerden geçip gelmiştir. Neolotik Dönem ile birlikte gelen yeni düşünüş ve yaşayış belki de tam da burada, yani Göbeklitepe’de, insanlığın aradığı bağlantı noktalarından biri olmuş olabilir.
  • Stonehenge’deki anıtsal daireler sanki dini törenlerde insanları gökyüzündeki devinimine yönlendirircesine adeta güneşin döngüsünü, gücünü, büyüsünü içinde barındırmaktadır. Orta Çağ köylerinin birbirini çevreleyen dairesel biçimlerden oluşan mimari düzeninin merkezinde ışığın sembolik olrak korunduğu, güneşin aksına göre doğu-batı doğrultulu, dini aktivitelerin gerçekleştirildiği bir mekan yer almaktadır. Insanlar bu törensel yapıları güneşin hareketlerine göre düzenlemiş görünmektedirler.neololitik, dönem, dans edenler kabartması, neololitik sanat, arkeoloji, şanlıurfa müzesi, museum, anatolia
  • Neolitik insanın Göbeklitepe'de gerçekleştirdiği mimari devrim; kazıda ortaya çıkan buluntular ve bu buluntuların üzerindeki betimlemeler zengin bir iç dünya, detaylı bir matematiksel bir hesap ve gelişmiş bir tekniğin sonucudur. Göbeklitepe'den sonra Neolitik insanının bilinenin aksine daha gelişmiş bir el becerisi, mimari ve matematiksel bir zekaya sahip olduğu kanıtlanmıştır. Bütünüyle anlaşılan o ki Neolitik dönemden sonra dünya bir daha hiç bir zaman eskisi gibi olmamıştır…
  • Tapınakların amacının tam olarak ne olduğu cevaplanmayı bekleyen ve muhtemelen yıllarca sürecek araştırmaları gerektirecek gizemler. Kesin olan tek şey tüm bu araştırmaların insanlık tarihine katkı yapmaya ve şimdiye kadar yazılanları tamamen değiştirmeye devam edeceği!

..Ve şehrin yeni yapılaşması içinden yol alarak Göbeklitepe'den ayrılıyoruz. 12.000 yıllık tarihi kalıntıları gününüze dek özenle koruyan Urfa, gerçekten toplumsal ve kültürel belleğin konuksever bir taşıyıcısı!

anadolu mitolojisi, anadolu efsaneleri, balıklıgöl, aynzeliha gölü, şanlıurfa

urfa, şanlıurfa, urfa adamı heykeli, arkeoloji, seyahat, güneydoğu anadolu, anadolu, şanlıurfa müzesi, şanlıurfa museum

6.Gün: Müze Şehrin İçinde Temmuz Sıcağına Meydan Okuyan Yürüyüş!

Seyahat planımıza uymak amacıyla biraz hızlı adımlarla sıcağa meydan okuduğumuz yoğun bir gündeyiz. Güneş epey yakıcı ışıklarıyla hemen yanıbaşımızda seyrediyor ama gözlerimizin gördüğü tarihi ve doğal güzellikler, kalbimize düşen meltemli duygularla içimizi serinletiyor, sanki bizi programımızı tamamlamak için gayretlendiriyor. Anlatması güç… Bu şehrin havasında, suyunda bir tılsım var gibi!

Eski Urfa’nın kalbindeyiz şimdi. Karşı tepede üç tarafı kayadan oyma hendeklerle çevrili olan Urfa Kalesi ve efsanelere konu olan tepe üstünde yükselen korint başlıklı iki anıt sütun Edessa Kralı’nın bakışlarıyla şehrin kalabalığını izlemekte. Bir yanda, semavi dinlerde ve nesilden nesile aktarılan halk hafızasında yer eden Hz.İbrahim için “ateşin serin ve selamet olduğu” sular…Halil Ür Rahman Gölü, namıdiğer Balıklıgöl. Diğer yanda, Aynzeliha Gölü (Anzılha Gölü), rivayetlerin ışığıyla beslenen yeşil rengi ve içinde kıvrım kıvrım yüzen balıkları. Kısa bir yemek molası için tarihi meydandaki kalabalık mekanlardan birine yöneliyoruz. Tadı damağımızda kalan güzel Urfa sofrasının ardından garsonun gülümseyerek babama ikram ettiği Mırra kahve geleneği ile tanışıyoruz. Mırra için, acı kahveyle renklenen, kadim geleneklere dokunan, kendine has hikayesi de damakta bıraktığı tat da unutulmaz bir kahve deneyimi diyebiliriz…

şanlıurfa kalesi, edessa, kral nemrud, güneydoğu anadolu, anadolu efsaneleri, anadolu mitolojisi

şanlıurfa, güneydoğu anadolu, southeastern anatolia, anatolia

 

 

 

 

 

seyahat, gezgin, şanlıurfa müzesi, şanliurfa museum, arkeoloji, göbeklitepe, gobeklitepe, the first temple of the world, anatolia, southeastern anatolia

şanlıurfa müzesi, şanliurfa museum, nevali çori, arkeoloji, güneydoğu anadolu, anadolu, göbeklitepe, gobeklitepeVe yönümüzü Türkiye’nin en büyük müze kompleksi unvanına sahip olan ve 2017 yılında “en iyi müze ve ören yeri” ödülüne layık görülen Şanlıurfa Arkeoloji ve Haleplibahçe Mozaik Müzesi'ne çeviriyoruz. Göbeklitepe’deki bulgular burada da aslına uygun biçimde sergileniyor. Bu buluntuların tamamlayıcısı nitelikteki eserler de çok iyi yöntemlerle sergi alanına taşınmış.

Müzeye girişte bizi özel bir alanda “Urfa Adamı Heykeli” karşılıyor. İnsanlık tarihinin en iyi korunagelmiş, doğal büyüklükteki en eski heykeli kabul ediliyor. Kireçtaşından yapılmış. 1.80 metre boyunda ve derin betimlenen göz yuvalarına siyah obsidyen parçalar yerleştirilmiş. Heykelin göze çarpan öenmli bir özelliği de ağzının olmaması. Düşündürücü…

Harran’daki kazılarda ortaya çıkartılan Kral Nabonid stelleri de öne çıkan eserler arasında yer alıyor. Stel üzerinde Kralın sözleri yazılı: “Ben, tek oğul, hiç kimsesi olmayan Nabunaid'imki, krallık benimle değildi, ama Tanrılar ve Tanrıçalar benim için dua ettiler ve Sin beni krallığa çağırdı. Gece yarısı rüyamda bana şöyle dedi: 'Harran kentindeki Sin Tapınağı EhulHul'u çabuk inşa et! Bütün ülkeleri senin eline emanet edeceğim'.

kral nabonid, harran, şanlıurfa, şanliurfa, urfa, şanlıurfa müzesi, şanliurfa museum, arkeoloji, stel

kitabe, tablet, yazıt, kral nabonid, stel, şanlıurfa, şanliurfa, şanlıurfa müzesi, şanliurfa museum, arkeoloji, seyahat, gezgin

lamassu, asur, arkeoloji, şanlıurfa müzesi, şanliurfa museum, anatolia

Az ileride, büyük bir kısmı eksik olsa da hala heybetini koruyan Lamassu heykeli çıkıyor karşımıza. Asur mitolojisinden bize ulaşan yarı insan yarı hayvan görünümlü koruyuculardan biri bu eser de. Asur'da bu motif ilk kez gücü sembolize etmek için kullanılmış. Insan başı aklı, boğa veya aslan vücudu gücü, kanatları ise özgürlüğü simgeleyen bu dev lamassu heykelleri, dönemin inanışına göre kötü ruhları uzaklaştırmak amacıyla, Asur saray girişlerinde, önemli kapı önlerinde ve geçişlerde kullanılırmış.

Güneydoğu Anadolu’nun en dikkat çekici Çanak Çömleksiz Neolitik yerleşmelerinden biri olan Nevali Çori kazı alanından müzeye taşınan -Göbeklitepe T sütunlarının öncülleri olduğu düşünülen- alan ise ayrı bir etkiye sahip. Nevali Çori antik yerleşmesindeki kazılarla insanların yerleşik hayata geçmeye başladığı, yoğun avcılığın yanı sıra bitki ve hayvanlarını evcilleştirilmeye; aynı zamanda özellikle tahıl ürünleri tarımını yapmaya çalıştığı keşfedilmiştir. Nevali Çori, Anadolu’da inşa edilmesi güç dikdörtgen yapıların ilk görüldüğü yerleşimdir. Genelde, dini anlam vermiş oldukları hayvanların figürleri heykellere çizen dönemin insanları, Nevali Çori‘de ilk defa insan figürlerini heykellere işlemiştir.

nevali çori, arkeoloji, şanlıurfa müzesi, anadolu, güneydoğu anadolu, southeastern anatolia, anatolia, şanlıurfa museum

idol, nevali çori, şanlıurfa müzesi, şanliurfa museum, arkeoloji, seyahat

idol, şanlıurfa müzesi, şanliurfa museum, arkeoloji, nevali çori

idol, nevali çori, şanlıurfa müzesi, şanliurfa museum, arkeoloji, anatolia, anadolu, güneydoğu anadolu, southeastern anatolia

 

 

 

 

 

 

 

 

Ve geldik Haleplibahçe Mozaiklerine! Burada Savaşçı Amazon Kadınlarının -isimleri de işlenerek- mozaik üzerine resmedilmiş hikayelerine tanık oluyorsunuz.  Mozaikler, Amazon kadınlarının av sahnelerini, bazı hayvanları ve kişileri güçlü bir tasvir ile günümüze taşıyor. Kadın ruhu değdiği her şeyi güzelleştiriyor, diye düşünmeden edemiyorum doğrusu…

Bu güzel müze deneyiminin ardından yeniden yola koyuluyoruz… şehrin daha sıcak olan bölgesine doğru… aracımıza binip Harran’a doğru yola koyuluyoruz.

harran, kümbet evler, konik evler, harran evleri, şanlıurfa, şanliurfa, anadolu, güneydoğu anadolu, southeastern anatolia“Medeniyetlerin Doğduğu ve Buluştuğu Kent”: Harran

M.Ö 2000 yılı başlarına ait, Kültepe ve Mari tabletlerinde, Hititler ile Mittaniler arasında yapılan bir antlaşmaya Harran'daki Ay Tanrısının (Sin) ve Güneş Tanrısının (Şamaş) şahit tutulduğu belirtilmektedir. Babilliler döneminde “ilu sa ilani” (tanrıların tanrısı), “sar ilani” (tanrıların kralı) ve “bel ilani” (tanrıların efendisi) olarak adlandırılan ay tanrısı “Sin” en büyük tanrı olma özelliğini asırlar boyu devam ettirmiş ve Romalılar döneminde “mar aleha” olarak adlandırılmıştır.

harran kültür evi, harran culture house, kumbet evler, kubbeli evler, harran evleri, şanlıurfa, güneydoğu anadolu“Harran” adı, Sümerce ve Akatça “seyahat-kervan” anlamına gelen “Haran-u” dan gelmektedir. Bazı kaynaklar bu kelimelerin “kesişen yollar” veya “şiddetli sıcak” anlamına geldiğini de kaydetmektedir. Gerçekten de Harran, Kuzey Mezopotamya'dan gelerek batı ve kuzey batıya bağlanan önemli ticaret yollarının kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Asurlu tüccarların önemli uğrak yerlerinden biridir. Bu durumun kentte zengin bir kültür birikiminin oluşmasına neden olduğu bilinmektedir.

harran, şanlıurfaHarran; Ay, Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı “Harranlı Sabiiler” ile anılagelmiştir. Yine Harran'da astronomi biliminin çok ilerlediği bilinmektedir. Urfa'nın Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri haline gelmesine karşılık, Asur, Babil ve Hitit dönemlerinden beri Harran'da süre gelen Sabiizm varlığını M.S. 11. yüzyıla kadar sürdürebilmiştir.

Dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisi “Harran Ekolü”dür. Ilkçağdan beri varlığı bilinen Harran Üniversitesi'nde dünyaca ünlü bilginler yetişmiştir. Bugün Cüllab ve Deysan ırmakları kurumuş olduğundan, Harran sudan ve yeşilden mahrum bir ovanın ortasında, kendisine hayran bırakan -tuğlayla örülen konik külahlı; yazın serin, kışın sıcak- Kümbet Evleri, yıkık anıtsal yapılarıyla(üniversite, kale ve Ulu Cami) 5000 yıllık tarihin izlerini taşımakta ve bizler gibi bölge dışından gelen ziyaretçileri mütevazi bir konukseverlikle ağırlamakta.

harran kalesi, şanlıurfa

harran evleri, kumbet evler, kümbet evler, şanlıurfa

 

 

 

 

 

harran, şanlıurfaKısa sürede gözlemleyebildiğim kadarıyla; Harran’da yerleşik hayat yoğun gelenekselikte devam ediyor. Yaz aylarında rehberlik yaparak ek gelir sağladığını anlatan -asıl mesleği öğretmenlik olan- yerel rehberimizin de belirttiği gibi halkın kendi aralarındaki iletişimi Arapça üzerinden devam ediyor. Tarihin bir noktada donup kaldığı hissini veren bir yaşam burada içine düştüğümüz. Ve düşünüyorum da geçmişte burada Güneş’e tapınım olması çok da manasız değil. Çünkü güneşi göremediğiniz bir an bile yok. Öyle büyük, öyle hakimki şehirdeki hayata!..

Az ötede Suriye sınırı. Tepelik yerlerden rahatça görülebiliyor. Medeniyetler burada içiçe geçmiş. Eşsiz bir kültür aurası var.  “Çok eksiğimiz var” diyor rehberimiz. “Hayat şartları ağır. Doğan her çocuk kendisinden sonra gelenle payına düşeni paylaşmak zorunda! Ama güvendeyiz, güvende olduğumuzu biliyoruz… Çünkü Mehmetçik sınırda nöbette!” Başka bir havası var Harran’ın. Güneş, toprağı da, yaşayan insanların geçmişini de, geleceğini de kavurmuş, zamanla başkalaştırmış sanki. Öyle keskin, kesif bir sarı renk hakim Harran ovasına. Bu topraklarda eskiden var olan ne idiyse, şimdi izleri bile yok olmaya yüz tutmuş. Susmuş gibi bu şehir. Yılgın bir suskunluk… Sanki şehrin üzerinden asi bir fırtına geçmiş de almış götürmüş ne varsa… Ah!.. Araçtan inince etrafımızı saran küçük çocukların “1 lira” diyerek uzun süre peşimiz sıra yürüdükleri hiç aklımdan çıkmayacak görüntülerden biri… Harran’a yeniden su gelmeli, kadınlar gülmeli, çocuklar gülmeli, çocuklar okumalı, çocuklar çocukluklarını yaşamalı… Harran’a yeniden gün doğmalı…

Kısa Bir Mola…

Yolculuğa çıkmak daima değişim vaat eder. Yolculuk fotoğraflarına sığmayan tek şey yaşadığınız değişimdir.

Yarın sabah Gaziantep’e doğru yol alacağız ve ardından Akdeniz’in mozaik şehri Antakya’ya geçeceğiz. Bu topraklardan nadide anılarla ayrılıyoruz. Urfa’da gördüklerimiz, deneyimlediklerimiz her birimizin hayatına inci taneleri gibi işlendi. Zamanı gelince konuşacak bu anılar.

göbeklitepe, dilek ağacı, şanlıurfa, gobeklitepe, derde deva ağacı, anadolu, güneydoğu anadolu, anadolu mitolojisi, anadolu efsaeneleri, anatolia, southeastern anatoliaAnadolu toprakları ve Mezopotamya… Zamanın üzerine yığdığı metrelerce kalınlıktaki toprak katmanları altında insanlığın yüzyıllardır arayageldiği, öte yanda unuttuğu kadim bilgileri özenle saklıyor. Mezopotamya yöresinde, yurdunda, sınırında, civarında atılan her adım, dünyevi rüyalara dalmış ruhları uykularından uyandıcak güçte! Bu coğrafya medeniyetin kalbi! Tarih bunu söylüyor. Bilim insanları bunu söylüyor. Kültür insanları bunu söylüyor. Bu kalbin atışlarını duymaya çalışın ne olur... Gönül bahçesinden çiçekleri çalınmış bir kültürel mirasın çocuklarıyız hepimiz. Yeni çiçekler, yeni fidanlar için okuyun, araştırın, öğrenin ne olur… Ben, bu durumu değiştirebileceğimize inanıyorum.

Sonra, bu yazıyı bir kez daha okuyun bu yazıyı olur mu? Şöyle şehrin gürültüsünden uzak... Kısa bir mola verin. Durup, güz renginde bir soluklanın.. Tarihe bakın.. Ardından güncel hayata bakın... Siz yazımı yorumlarken; ben de, 10 günlük yolculuğumuzun son bölümünü sizler için yazıyor olacağım.

Sevgiyle kalın!

 

 

Kaynakça:

*Atlas Dergisi, sayı:313-Nisan 2019, Doğan Burda Yayıncılık

*Aktüel Arkeoloji Dergisi, Mayıs-Haziran 2019/69, Aktüel Arkeoloji Basın Yayıncılık

*https://kvmgm.ktb.gov.tr/TR-44420/gobeklitepe-arkeolojik-alani-sanliurfa.html

*https://www.goturkey.com/en/destinations/gobeklitepe

*https://muze.gov.tr/muze-detay?SectionId=SUM02&DistId=SUM

*https://www.sanliurfa.bel.tr/kategori/71/0/harran

*https://muze.gov.tr/muze-detay?SectionId=HAR01&DistId=MRK

*https://www.arkeolojikhaber.com/haber-kilisik-heykeli-bulundugunda-ne-nevalicori-ne-gobeklitepe-vardi-20384/

 

 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Scroll to top
error: Content is protected !!