Mayıs’a Dair Kısa Bir Deyiş

gül, rose, mayıs, may, kültürel miras, bilgekualayaziyor

“Mayıs ayların gülüdür, taze bir çiçek dalıdır” diyor Sabahattin Ali ve ekliyor dizelerine… “İçerim ateş doludur, Mayıs’ta gönlüm delidir!”

Türk ve Dünya tarihinde bir dolu önemli olayın Mayıs ayında yaşanması ve yaşananların bir “anma günü” olarak kültür tarihinin resmi literatürüne işlenmesi rastlantı olamayacak kadar kadim bir gerçekliği fısıldıyor kulaklarımıza… Gelin, Mayıs ayına biraz daha yakından bakalım!

Mayıs ayının elementi ateştir ve ruhunda dindirilemez bir hürriyet arzusu taşır! Öte yandan, bir o kadar da anaç bir karaktere sahiptir. Hayatın devamını sağlayacak olan enerjiyi; “bütünün hayrına olan” iyileştirici gücü benliğinde yüceltecek kadar güçlü bir aydır Mayıs ayı.

Mayıs Ayının Gücü Köklerinde..

Mitolojik efsaneler biçiminde sözlü kültürde varlık süren pek çok bilgi günümüz gerçekliklerinin kökenlerini işaret eder. Mitoloji, dil ve insan, dünyanın kültürel varlığının yapı taşlarıdır. Dil ve kültür, geçmişle gelecek arasındaki en sağlam köprüdür! Ben bunu bilir bunu söylerim!

Gerçekten de, bugün kullandığımız hemen her kelimenin dilin içinde yaşayan bir hikayesi var. Kelimelerin olmadığı bir dünyada yaşadığınızı hayal edebiliyor musunuz?..

hermes, merkür, mitoloji, mythology, bilgekualayaziyor, arkeoloji, archaeology, may, mayıs, kültürel miras“Mayıs” kelimesi, Latince “Maius” kelimesinden doğmuştur. Kelimenin kökleri ise mitolojiye uzanır.

Bir “yağmur perisi” olan Maia, Yunan mitolojisinde Tanrıların Kralı Zeus tarafından gökkubbeyi sırtında taşımakla cezalandırılan Atlas’ın kızı ve kanatlı başlığı ve ayakkabılarıyla hemen hemen hepimizin yakından tanıdığı Hermes’in annesidir. Maia duru güzelliğiyle Zeus’un aklını başından almıştır. Hermes dünyaya gelir; ancak Maia, hayatının geri kalanını yalnız bir anne olarak geçirmek zorunda kalmıştır. Malum Zeus’un aklı da kalbi de her daim kalabalıktır.

türk mitolojisi, altay mitolojisi, umay ana, may ana, may ata, arkeoloji, bilgekualayaziyorYunan mitolojisindeki Maia’nın Roma mitolojisindeki karşılığı ise; bereket tanrıçası olarak anılan Fauna ya da diğer adıyla Bona Dea’dır.  Roma inanışında, Fauna’ya doğurganlık, iyileştirme, bekaret ve kadınların koruyucusu olma özellikleri atfedilmiştir.

Türk mitolojisinde de; May Ata olarak (May Ana ile birlikte) anılan “koruyucu” bir tanrının var olduğu bilinir. Moğolca’da da karşılık bulan, “may/pay/bay” kelime köklerinden türediği düşünülen ve “ululuk, zenginlik, varlık” ifade eden bu mitolojik tanrı; “şenlik ateşi” olarak da ifade bulmaktadır. Bu yönüyle, İngilizce’de Mayıs ayının adı olan “May” kelimesi ile çok yakın bir paralleled olduğu söylenebilir.

Mayıs ayıyla birlikte, kış mevsimi tamamen son erer ve doğa adeta yeniden canlanır. İşte, insanların yaşam alanına gelen bu mevsimsel bolluk ve bereket; mitolojik anlamda gücünü ilkbaharın taze çiçeklerinin Tanrıçası Maia’dan alır. İnanışlara göre Doğa Ana’nın tılsımladığı bu ay, hemen hemen bilinen tüm kültürlerde -tarihler farklılık göstermekle birlikte- kutlamaya değer görülmüştür.

Laf aramızda, Gregoryen takvim hazırlanırken, “yılın beşinci ayının adı ne olsun” diye pek de kafa yormaya gerek kalmamış olsa gerek… Toplumlarca kanıksanmış olan pagan kültürdeki şenlik ve kutlamalar mevsimine denk gelmesinden ötürü, “Mayıs” kelimesi “olduğu gibi” kayıtlara geçmiştir.

doğa, kültürel miras, bilgekualayaziyorAnneler Günü

Her yıl Mayıs ayının ikinci pazar günü, tüm dünyada Anneler Günü olarak kutlanır. Bugünün ortaya çıkış öyküsü ve son yıllarda ticari yönünün ön plana çıkarılması bir kenarda dursun; biz “annelik” kavramının yine Mayıs ayı içerisinde anılmasına odaklanalım…

Her kadının içinde “yaratıcılık, sevgi, şefkat ve irade”yi temsil eden bir dişil enerji vardır. Bunu, “doğa ana” ya atfedilen tüm özellikler olarak da toparlayabiliriz. Yani, her kadın içinde bir tür tanrıça enerjisi taşır.  Çağımızın ağır yaşam koşulları içinde ezilip kaybolan bu gizli güç ortaya çıkarılabildiği ölçüde anneler, gerçekten üreten, doyuran ve şifa veren yanlarıyla ön plana çıkacak, toplumun gelecek nesillerini besleyen “vazgeçilmez bir özne” olma sıfatına kavuşacaklardır.

Ulu Önderimiz Atatürk, kadının toplumdaki yerini harikulade şekilde ifade etmiştir: “Dünyada her şey kadının eseridir!”. Biz, bu kadınları nasıl yetiştireceğimize bakalım!..

Hıdırellez

Mitolojiden çok da uzaklaşmadan hemen yanısıra konuya devam edelim… Eski uygarlıklardan günümüze ulaşabilen bilgilerin, zaman içerisindeki dönüşümü, farklı coğrafyalarda, farklı kültürler içinde varlık bulmaları eşsiz bir kültürel miras zinciri oluşturmaktadır. Her yıl 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan geceden sabahın ilk ışıklarına kadarki sürede ritüellerle anılan Hıdırellez günü bu zincirin kırılmaz bir halkasıdır.

Yılda bir kez, bir gül ağacının altında gerçekleştiğine inanılan “Hızır İlyas” buluşması, zaman içerisinde söylenişte “Hıdırellez”e dönüşmüştür. Biri karada, diğeri denizde dara düşenlere yardım eli uzattığına inanılan Hızır ve İlyas peygamberlerin, farklı dil ve kültürlerde yaşadığı bilinen efsanevi başka kişilerle birebir aynı özellikleri taşıdığı göze çarpar. Bolluk ve bereket mevsimini selamlayan Hıdırellez kutlamalarının tarihsel kökleri Sümerler’in Gılgamış Destanı’na uzanmaktadır. Hala pek çok yönü araştırmaya açık ve tabi ki gizemini korumakla birlikte, Antik Yunan mitolojisinin Hermes’i; Roma'da Merkür, Antik Mısır uygarlığında Kral Toth, İslamiyet'te İdris peygamber olarak karşımıza çıkar.

Mitoslar ve dini motifler kah ayrışıp, kah birbiriyle iç içe geçerek çeşitli ritülellere dönüşmüş ve günümüze ulaşmayı başarmıştır. Gerçekten de bu; kültürel mirasın zaman karşısındaki mücadelesinin güzel bir örneğidir. Tarih boyunca yazılı bilgiye ulaşamayan büyük çoğunluğu besleyen yegane unsur, nesilden nesile aktarılan sözlü gelenek olagelmiştir.

karamanoğlu mehmet bey, türkçe, resmi dil, 13 mayıs 1277, kültürel miras, bilgekualayaziyor, mayısDil Bir Hazinedir!

Dil, kültürün yaşam kaynağıdır. Atatürk, “Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir”, der.

Günümüzden 743 yıl önce yaşanan tarihi bir olay, şüphesiz “dil”in “kültürü ve ulusu yaşatma gücü”ne vurgu yapan harika bir adımdır.  Edebi dil olarak Farsça, devlet işlerinde Arapça, halkın kendi arasında ise öz dili olan Türkçe’nin kullanıldığı Anadolu Selçukluları Devleti’nin dağılmasından sonra Anadolu topraklarında kurulan beylikler döneminde yönetime gelen Karamanoğlu Mehmet Bey, dil birliğinin sağlanmasının gerekliliğine inanıyordu. Bu nedenle, 13 Mayıs 1277 tarihinde, Türkçe’yi “resmi dil” olarak ilan eden fermanını vermiştir.

“Şimden gerü hiç kimesne kapuda ve divanda ve mecalis ve seyranda Türki dilinden gayrı dil söylemeyeler!” Bu sözlerin anlamı şudur; “Bugünden sonra hiç kimse divanda, dergahta, camide, mecliste ve meydanda Türkçe’den başka dilde söz söylenmesin!”.

Türkçe, dünyanın en zengin, en güzel dillerinden biridir. Dil ve kültür birbirinden ayrıştırılamaz. Ulusun varlığı, canlılığı dilin gelişimiyle mümkündür. Türkçe’yi iyi konuşan, iyi okuyan, iyi yazan çocuklarımız olması, herkesin güzel Türkçemiz’in ahengine varabilmesi temennisiyle…

istanbul, istanbulun fethi, fatih sultan mehmet han, kültürel miras, mayıs, bilgekualayaziyorİstanbul’un Fethi

“Şu Mayıs ayında neler neler yaşanmış?” diye düşünmeden edemiyor insan… Paha biçilmez İstanbul’un, Fatih Sultan Mehmet Han tarafından fethi de bu ayda gerçekleşmiştir. 29 Mayıs 1453 tarihi, gerçekten de bir çağın kapanıp yeni bir çağın başlangıcını ifade eder. Tarih açıkça; gemileri karadan yürüten, kentin savunmasını bertaraf edecek stratejileri uygulamaya koyan bu genç yaştaki liderin ne kadar gözüpek olduğunu yazar. Istanbul’un fethi, Fatih Sultan Mehmet Han’ın yürüttüğü “akılcı” mücadele sayesinde mümkün olmuştur.

19 mayıs 1919, mustafa kemal atatürk, samsun, bandırma vapuru, kurtuluş savaşı, kültürel miras, mayıs, bilgekualayaziyor

19 Mayıs, Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı

halide edip adıvar, kurtuluş savaşı, 23 mayıs 1919Takvim sayfaları 1919 yılını gösterdiğinde ise bambaşka bir mücadelenin adımları atılır topraklarımızda… Gün gün kurtuluş yolculuğunun zorlu adımları…

  • 15 Mayıs 1919- İzmir Yunanlılar tarafından işgal edildi.
  • 16 Mayıs 1919- Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’a gitmek üzere İstanbul’dan ayrıldı.
  • 19 Mayıs 1919- Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’a ayak bastı.
  • 23 Mayıs 1919- Yazar Halide Edip Adıvar, Sultanahmet Meydanı’nda İzmir’in işgalini protesto eden konuşmasını yaptı.

Olağanüstü koşullarda yürütülen bu “tam bağımsızlık” mücadelesi, Atatürk’ün önderliğinde, kadın, erkek, yaşlı, çocuk demeden herkesin azimle savaşması ile kazanılmış ve eşsiz bir zaferle taçlanmıştır. Fazla söze gerek yok!.. 19 Mayıslar bu zorlu mücadeleye saygı ve minnetle anılmalıdır!..

Yunus Emre’yi Anma Haftası

yunus emre, kültürel miras, mayıs, bilgekualayaziyor“Dil söyler kulak dinler, kalp söyler kainat dinler!” Anadolu’da Türkçe şiirin öncüsü Yunus Emre… Yalın, anlaşılır, akıcı diliyle Anadolu kültür tarihinde iz bıraktı. Gönülleri feth etti. Mayıs ayının ilk haftası Yunus Emre’yi anma haftasıdır.

Çağının düşünüş biçimini ve yaşayan kültürünü konuşturan, halkın anlayacağı, benimseyeceği sevgi dilini seslendiren Yunus Emre’nin deyişleri; 14. yüzyıldan itibaren Osmanlı fetihlerine paralel olarak bütün Anadolu ve Rumeli coğrafyasına yayılmıştır. Bizler 20.yy’da bir farkındalık yaşayarak, “insan sevgisi” odağında Yunus Emre’nin dünya kültür mirasına katkılarını yeniden gözden geçirdik ve bu vesileyle 1991 yılı Unesco tarafından Yunus Emre’nin doğumunun 750. Yılı olarak geniş kitlelerce anıldı.

Yunus Emre’nin dünyaya geldiği günler, Anadolu Türklüğü’nün Moğol akın ve yağmalarıyla derbeder edildiği, kıtlık dolu, perişan bir döneme denk gelir. Böyle bir ortamda, adeta baharda filizlenen fidan misali Yunus Emre; yılmadan, bilgiyi ve güzel ahlak anlayışını halk içinde yüceltmeye çabalar, uzun seyahatlere çıkar. Ve deyişleri, dokunduğu her yürekten bizlere, bugünlere miras kalır.

Ve Sonsöz..

Coronalı günler, insanoğlunun, görmezden geldiği pek çok gerçekle yüzleşmesine tanık olduğumuz, Yunus Emre’nin “Bu dünya kimseye kalmaz!” sözünün kulaklarımızda çınladığı günler değil midir?.. Sufilerin hayatında seyahat, nefis terbiyesinin önemli bir unsuru olarak bilinir.  Okuyarak, düşünerek,  belki bir film ya da belgesel izleyerek insan ruhunun derinliklerine, tarihe ya da diyar diyar uzaklara yapılan her seyahat önemlidir.  Gustave Falubert’in nazikçe ifade ettiği gibi; “Seyahat bir insanı mütevazı yapar ve aslında dünyada ne kadar küçük bir yer işgal ettiğini görmesini sağlar.

Bugünlerde tüm dünyada hayat istisnasız biçimde durgun sularda akıyor… Ve fakat; doğanın ritminde değişen hiç bir şey yok! Demek ki, zaman biraz da bu durum üzerine düşünmenin zamanıdır. Demek ki güneş; artık daha güzel bir dünya için doğmayı arzu ediyor!..  Demek ki hayat; sanıldığının aksine, boş bir rutinler dizisinden çok daha fazlasını ifade ediyor!

Evlerde kalarak hayatta kalmaya çabaladığımız bugünler herkes için bir “benim penceremden” bakış açısı da yarattı diye düşünüyorum. Ben de Mayıs ayına dair edindiğim bilgileri benim penceremden yorumladım. Bu yıl bahar mevsimi belki de ömrümüzde hiç olmadığı kadar farklı geçiyor, hatta geçti gidiyor bile… Bu gidişle yaza yaza yazı getireceğim sanırım… Bakalım bu yaz nasıl geçecek?

Mayıs… Baharın son ayı, yaz mevsiminin ise başlangıcı. Mayıs ayı, baş harfi kendininkiyle aynı olan başka bir kelimenin de köklerine uzanıyor: “Mücadele”. Tarihimizdeki gerçek mücadele ruhunun ve değerlerinin eksiksiz ve doğru okunması dileğiyle…

Son günlerde aklım hep İstanbul ile dolu. En çok da vapurla Boğaz sularında dolaşmayı özledim. Güneş ışıklarıyla pırıl pırıldır şimdi o sular… İstanbul Anadolu yakasından herkese sevgiler!

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Scroll to top
error: Content is protected !!