Güzeller Güzeli Amasra!

Pandeminin etki alanını iyice genişletmesi sebebiyle Mart ayından itibaren sosyal hayatımızı epey kısıtlamış, seyahat planlarımızı ise tarihi belirsiz şekilde ötelemiştik. Ancak bir vesile, çok değil bundan beş gün önce hızlı bir plan ile bizi İstanbul’dan Bartın’a yol almaya ikna etti. Güzeller güzeli Amasra ise bu yolculuğun gözbebeği idi!

Doğanın yeşile boyadığı tüm o yollar, mavi göğe dokunmak istercesine birbiri ardısıra yükselen dağlar, bölgenin yetiştirdiği ekinlerle dolu tarlalar, meyve yüklü ağaçlar; ve Temmuz güneşinde cilveli bakışlarını bizden esirgemeyen kah dalgalı kah durgun Karadeniz suları bu seyahati unutulmaz anılarla bezedi. Hele bir de Amasra’nın o neredeyse dağdeviren rüzgarı yok mu?.. Sadece saçlarımızı değil, negatif yüklerimizi de uçurdu. Her anını bin şükürle anıyorum. Pandeminin üzerimize giydirdiği stres biraz olsun geride kaldı. Nefeslendik.

Gelir gelmez ayağımın tozuyla da masa başına oturdum, yazıyorum. Bu seyahatin bana açtığı kapılardan siz de geçin istedim. Haydi buyrun Antik Çağ’ın ünlü liman kenti Amastris’e!..

amastris, amasraİsimler Değişir Ama Tarih Yazmaya Devam Eder!

Amasra bugün Bartın ilinin ve “Karadeniz’in incisi” olarak ünlenen turistik kimlikte bir yarımadadır. Toplamda 120 kilometrekarelik yüzölçümü ile Karadeniz’in ortasına uzanan antik bir liman kenti olma özelliğini korumaktadır. “Amasra, Karadeniz kıyı dağlarının dik yamaçlarının eteğinde 5 küçük adanın dördünün zamanla birleşmesiyle meydana gelmiş küçük bir düzlükte ve bu düzlüğün devamı olan tepeler ve eteklerinde kurulmuştur.”[1]

Kentin yazılı kaynaklara geçen ilk ismi Sesamos, ikincisi Amastris, son ismi ise Amasra. Antik Çağ Coğrafyacısı Strabon kentle ilgili bize önemli bilgiler bırakmış: “Partheinos Irmağı’ndan sonra, ismini kurucusu olan kadından alan Amastris kentine gelinir. Burası yarımada üzerindedir ve iki yanında limanlar vardır. …O kenti dört yerleşim yerini birleştirerek meydana getirdi: Sesamos, Kytoros, Kromna ve Tieion. Lakin sonuncusu kısa zamanda isyan ederek birlikten ayrılmış fakat üçü bir arada kalmıştır. Sesamos’a Amastris’in akropolü denir. …En iyi şimşir ağacı en çok Amastris’de yetişir.” [2]

Amasra’nın “Sesamos” adı ile ilk kuruluşu M.Ö. 12.yy’a, Fenikeliler’in kıyı kolonileri kurduğu zamana uzanır. Bölgedeki doğal limanlar, Fenikeli gemicilerin ticari faaliyetlerini destekleyen niteliktedir. Bu nedenle kent bundan sonraki yüzyıllar boyunca da liman özelliğini ve stratejik önemini koruyagelmiştir.

Fenikeliler’in ardından bölgede hakimiyet kuran -sırasıyla- Miletoslular, Kimmerler ve ardından Lidyalılar kentin gelişiminde etkili olmuştur. Bu süreçte de ticari önemi devam etmiştir. Büyük İskender’in bölgeye adım atmasının ardından yaşanan siyasal değişim rüzgarları ise kente yeniden doğuş şansı tanımıştır. Pek üstünde durulmasa da; Kraliçe Amastris’in kenti yeniden imar etmesi ve büyütmesi bugünlere ulaşan Amasra’nın en değerli yapı taşlarının döşendiği zamana işaret eder.

Kraliçe Amastris’in vefatından sonra ilkin Lysimakhos’un karısı Arsinoe, ardından Eumenes tarafından yönetildiği ve daha sonra da kentin bölgeye hakim olan Pontus Krallığı’nın sınırlarına dahil edildiği, böylece Pontus-Bithynia eyaletinin önemli bir liman kenti haline geldiği biliniyor. İmparator Traian döneminde inşa edilen “Kuş Kayası anıtı”nın varlığı da hem liman hem de iç bölgelere ulaşımı kolaylaştırmak amacıyla kentte yenilemelere devam edildiğini kanıtlar niteliktedir.

Tarihi boyunca çok kez el değiştiren kentin yönetiminde Romalılar’ın ardından, Doğu Roma (Bizans) ve ardından Cenevreliler söz sahibi olur. Tarih 1460’ı gösterdiğinde, Fatih Sultan Mehmet Han döneminde kent savaşmadan Cenevreliler’den teslim alınır ve nihayet “Amasra” adıyla Osmanlı topraklarında kalıcı olarak varlık bulur.

Bugünün Amasrası Bize Neler Sunuyor?

Kent, ziyaretçileri için deniz-kum-güneş üçlüsü ile birlikte tarihi alanları bir solukta gezme seçeneğini bir arada sunuyor. Öyle ki; limanda kollarınızı iki yana açtığınızda, bir eliniz yeşil alanla iç içe geçmiş tarihi dokuda, diğer eliniz ise ışıltılı mavide dans ediyor! Doğası ve kendi içinde saklı kalmış tarihiyle birlikte; Ankara ve İstanbul’dan buraya ulaşımın kolay olması da cazibesini arttıyor.

Bundan 4 yıl önce merkezinde yer alan bir otelde konaklayarak altını üstünü gezdiğim Amasra, bu seferki kısa ziyaretimde, hatırımda kalanların üstüne yepyeni bir tat ekledi. O yüzden dinlenmeden yazmaya koyuldum, ‘Hımmm.. Bu sefer de okuyucuda demlensin!’ ,diye düşündüm.

Burada görebileceğiniz kültürel mirasımızdan kısaca bahsetmek gerekirse; “Amasra Bedesteni, Antik Tiyatro, Akropol, Necropol, Yeraltı Çarşısı, İlkçağ Opus Revincium Rıhtımlar ve Dalgakıranlar, Bizans Dönemine ait Yıkık Kilise, Amasra Kalesi, Amasra’da Osmanlı hamamı kalıntıları, Amasra’da Bizans dönemine ait Kemere Köprüsü, Yeraltı Galerileri, Amasra Büyüktepe (İnziva) Mağarası, dünyada tek olan Roma dönemine ait Kuşkayası Anıtı, Kale ve üzerindeki armalar, Kilise (Fatih Camii), Chapel (Kültür Evi), Oyma Mağaralar ve Bedesten kalıntıları antik kentin görünen yüzleridir. 5000 kişilik Tiyatro, Forum, Şeref yolu, Yeraltı Çarşısı, akropol ve nekropol gibi bölümler toprak altındadır.”[3]

Doğal güzellikleriyle öne çıkan ilçe merkezi Boztepe, Zindan, Küçük Ada ve Tekke Tepesi adını taşıyan dört adanın birleşiminden oluşmaktadır. “Tavşan Adası” olarak anılan Büyük Ada ise, birleşerek bir yarımada oluşturan bu adalardan ayrı olarak ada kimliğini koruyagelmiştir. Bugün ilçede “Kum Mahallesi” olarak adlandırılan bölüm karayla bağlantıyı sağlayan kıyı okudur. Bu okun doğusunda “Büyük Liman”; batısında ise “Küçük Liman” adını taşıyan iki doğal koy yer alır. Dilerseniz, birinde ‘güne merhaba’ deyin, diğerinde güneşi uğurlayın. Ne yapıp ne edip her ikisine de vakit ayırmanızı ve manzaranın tadını çıkarmanızı öneririm.

Kuş Kayası Anıtı ve Bakacak Mevkii ise Amasra ile Bartın arasındaki eski yol bağlantısında yer alıyor. Amasra’ya bir de buradan bakmalısınız! Hep anlatılagelen, Fatih Sultan Mehmet Han’a, ‘Çeşm-i cihan bu mu ola?’ diye sordurtan manzara işte tam da bu noktadadır. Unutmadan söyleyeyim, Kuş Kayası Anıtı’na ulaşmak için epey merdiven çıkmanız gerekiyor. Ama emin olun, yorulmaya değer! Çünkü o anıt size Amasra'nın toprakları altında nasıl bir kültürel mirasın saklı olduğunu anlatacak….

Gelelim yörenin lezzetlerine… Balık ve salata buranın tadına doyum olmayan ikramları. Yanınızda sohbet edebileceğiniz sevdikleriniz de varsa, sofradan uzun süre kalkamayabilirsiniz. Ahşap ve taş dokunun büyüsünde uzun uzun yürüyüşler yapabilirsiniz. Ancak bu yürüyüşlerin bol bol mola ile bölüneceğini garanti ederim. Amasra’nın neresinde olursanız olun, çay ve kahvenizi yudumlarken gözleriniz ufuktaki eşsiz manzaralara dalıp gidecektir… Ballı yoğurtlu tatlısı ise yörenin akılda kalan lezzetlerinden. Giderseniz, “tatmadan dönmeyin” listemde işte bunlar var!

Kraliçe Amastris’in Verdiği Güç Savaşı

Bartın’dan Amasra’ya uzanan kıvrımlı yolda ilerlerken gördüğünüz manzara, adeta masmavi denizin içinde kıvrılıp uzanmış bir kadın silüeti gibidir. Tarihi kent adeta Karadeniz’de yüzen zarif bir kadın edasındadır.

Antik kente adını veren, inşası için tüm gücünü ortaya koyan, gerçekten de ‘buraya bir kadın eli değmiş’ dedirten o tılsım; işte Pers kökenli bir prensesin siyasal gücü elinde tutmak için isteyerek ya da istemeyerek yaptığı evlilikler, yaşadığı hayat, dünyaya getirdiği çocuklar; ve hatta ‘kadınca varlığını ispat etmek’ amacıyla verdiği mücadelenin üzerinden asırlar geçse de bugün hala silinmeyen izlerde saklı!

Gelin kraliçeyi daha yakından tanıyalım… Amastris; Pers Kralı III.Darius (Dareios)’un erkek kardeşi Oxyathres’in kızıdır. M.Ö 332’de gerçekleşen Büyük İskender’in III.Darius’u yendiği Gaugamela Savaşı’ndan sonra Darius’un ailesiyle birlikte Amastris de esir alınmıştır.

M.Ö.324 tarihi; Pers soyluları ile Makedonyalı yöneticilerin iktidarda birliği sağlamak amacıyla kurduğu “evlilik bağı”na işaret eder. Amastris de bu tarihte Büyük İskender’in Makedonyalı komutanlarından Krateros ile evlendirilir ve böylece Makedon Sarayı’na ilk adımını atar. Ancak Büyük İskender’in ölümünün ardından siyasi dengeler değişir ve bu evlilik sona erer. Amastris için de başka bir serüven başlar.

Amastris, -Krateros’un da onayıyla- Herakleia Pontike (bugünkü adıyla “Karadeniz Ereğlisi”) tiranı Dionysios ile ikinci evliliğini yapar. Antik dönemde bu bölgede Pers kültür, inanç ve geleneklerinin gözle görülür etkisi dikkate alındığında bu evliliğin Dionysios’a bölgede politik bir üstünlük fırsatı sunduğunu söylemek yanlış olmaz. Dionysos, M.Ö 306 yılındaki vefatı öncesinde, Antigonos’un ardından krallığını ilan etmiş ve olası vefatında ülke yönetimine oğulları geçene dek Amastris’i vekil tayin etmiştir. Bir süre vekaleten ülkeyi yöneten kraliçenin, sonrasında hızlı bir hamle ile üçüncü evliliğini yapmış olması dikkate değer niteliktedir. Zira bu evlilik, ölen kocasının toprak bütünlüğünü korumak adına savaştığı komutan Lysimakhos iledir. Bu birleşmenin Karadeniz kıyılarındaki hakimiyetin güçlenmesi amacı ile olduğu aşikar.

Doğrusu, araştırdıkça Amastris’in tıpkı Hitit Kraliçesi Puduhepa gibi oldukça güçlü bir kadın yönetici kimliğiyle tarihe yön verdiğini öğrenmek beni çok mutlu etti. Yunan kültürü ve Makedonya sarayından edindiği deneyimlerini kendi öz kültürüyle harmanlayan, her şeyden öte kendine net hedefler koyarak ilerleyen bu kraliçenin Lysimakhos ile kurduğu yeni evlilik bağının ardından aldığı kararlar ise dönem içinde oldukça ses getiren etkilere sahiptir.

Hikayemize devam edersek… Lysimakhos, bir süre sonra Sardes’te, Ptolemaios’un kızı Arsinoe ile yeni bir evlilik yapar. Bunun üzerine; Herakleia tahtında oturan Kraliçe Amastris, “Sesamos” kentini yeniden inşa etmek suretiyle kendisine yeni bir krallık kurma yoluna gider. Sebebi ne olursa olsun bu karar, bence bize Amastris’in hiç de sıradan bir kraliçe olmadığını kanıtlamaktadır. Politik gerekçelerle yapılan evlilikler sonucunda da olsa Amastris kendi kurduğu kentin “Basilessis”i yani “kraliçesi” olmayı başarmıştır. Hellenistik Dönem Anadolusu’nda kendi adına para bastırarak yönetimini ilan eden ilk kadın yöneticidir aynı zamanda!

Hikayenin sonu, yine iktidar hırsıyla kan dökülmesine varıyor ne yazık ki. Oğulları Klearkhos ve Oxyathres, Kraliçe Amastris’i denizde boğdurmak suretiyle öldürtmüştür. Haberi alan Lysimakhos da onları idam ettirir. Ardı sıra Heraklia’ya yeniden “demokrasi” rejimini getirir ve bağımsızlığını ilan eder.

Amastris’in kurduğu o kent, bugün sadece eski dönemlerin gölgesi sayılabilecek siluetine bile hayran kaldığımız günümüz Amasrası, düşünün ki; antik Sesamos’u merkez alan, Tion (Filyos), Kytoros (Gideros) ve Kromma (Tekkeönü) kentlerini tek yönetimde birleştiren, Hellenistik mimaride yükselen, canlı bir ticaret ve görkemli bir liman kentidir.

Görülen O Ki…

Arkeolojik kazı çalışmalarıyla Amasra’nın tarihi ve kültürel derinliklerine ulaşılması bize bölgenin bugüne dek sakladığı, umarız ki koruduğu tarih hakkında çok şey söyleyecektir. Bölgeyi araştırırken, 2019 yılında bölgede bir inşaat sahasında tapınak kalıntılarına ait sütunlar bulunduğuna dair haberler okudum. Buluntuların akıbetini henüz öğrenemedim.

Yakından bakıldığında sıkışık mimarisiyle, alaca renkleriyle dahi bizi cezbeden Amasra, derin bir tarihin üzerine kurulu halde! Bugün Amasra’da yerleşik bir aileye misafir olsanız, gayri ihtiyari bahçesine ekim yapmak için toprağı biraz derince eşelediğinde bulmuş olduğu antik vazolara çiçek ektiğini görmek sizi hiç şaşırtmamalı. Ya da bahçede duran birkaç asırlık bir oturakta karşılıklı çay içmek olası…  Tarlalarda ortaya çıkacabilecek buluntuları söylemiyorum bile… Evet durum bu! Ferah bir nefes aldığımız Amasra; konumuyla, yeşili ve maviyi buluşturan seyirlik noktalarıyla, yakın tarihten esin veren dokusuyla fevkalade bir çekiciliğe sahip. Ziyaretçilerine huzur ve mutluluk içeren bir mola vaat ettiği ise şüphesiz!.. Küçük Liman’da yer alan Arkeoloji Müzesi ise bölgenin arkeolojik mirasına ışık tutmaya devam ediyor.

Ancak görülen o ki güzeller güzeli Amasra; aslında bundan çok daha fazlasını bünyesinde barındırıyor! Ve çok daha fazlasını ifade etme gücüne sahip! Hala Unesco Dünya Mirası Geçici Listesi’nde sıra bekleyen bu özel miras aydınlanmayı hak ediyor. Tıpkı adını aldığı Kraliçe Amastris gibi…

Sevgiyle kalın!

 

Kaynakça:

[1] http://www.bartin.gov.tr/amasra

[2] “Paphlagonia’da Bir Pers Prensesi ve Onun Kenti: Amastris”, Fatma Bağdatlı Çam, www.dergipark.org 

[3] http://www.bartin.gov.tr/amasra

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Scroll to top
error: Content is protected !!