BAHAR GÜNEŞİ, İSTANBUL, ADALAR

adalar, istanbul, prens adaları, kültürel miras, gezi, bahar güneşi,ilkbahar, yolculuk, bilgekulayaziyor, ada

Hayata Kısa Bir Mola!

Duydum ki, havaya ilk cemre düşmüş. Artık, güneş ışığı giderek daha içtenlikle dolacakmış evlerimize. Müjde, bahar geliyormuş!

İlkbahar mevsimi bizim için ne ifade ediyor? Sadece güneşin ışıldamasından ve aşktan ibaret olmasa gerek. Bence bahar hayatlarımızda çok daha derin manaların sorumluluğunu üstlenmiş durumda. Isınınan hava ile yeniden canlanan doğa aslında daha emek-yoğun çalışma günlerinin başlamak üzere olduğunun da habercisi.

mustafa kemal atatürk, atatürk, büyükadada, büyükada, nostalji, tarih, istanbul, adalar, gezi, nostalji, tarih, Sürekli tüketen insanoğluna yetişmek ne mümkün! Toprak, onu işleyenler olduğu sürece hasat veriyor. Hayat, üreten beyinler ve fiziken mücadele veren bedenler sayesinde sürüyor. Sözde kişiye özel hizmet odaklı her tüketim ürünü; şüphesiz ardında bir alın teri öyküsü barındırıyor. Çikolatayı örnek verelim. Çikolata sevmeyen yoktur diye düşünüyorum. Mutluluk vaat eden o dayanılmaz tadı hiç deneyimlememiş olanlar var. Çok ağır şartlarda çalışarak hayatlarını kazanmaya gayret eden ham kakao işçilerinin büyük bir kısmı bu grupta yer alıyor. İnanması güç, ama gerçek.

adalar, prens adaları, istanbul, gezi, nostalji, tarih, kültürel miras, nostaljiInsanlığın cenneti de cehennemi de kendi ellerinde.“Coğrafya kaderdir”, düşüncesine hiç ama hiç katılmıyorum. Ne ekiyorsak onu biçiyoruz. Kaderimizi belli bir noktaya kadar yönetebiliyoruz elbette. Yıllar yılı, memleketi aydınlığa taşımak isteyen öncülerin başına gelmedik kalmadı. Bunu biliyor ve üzülüyoruz. Ancak o meşale zamanı geldiğinde bir şekilde devranılıyor işte… Ve sürüyor yolculuk! Yılmadan mücadele edenler tarihte mutlaka bir iz bırakıyor. Ve şükür ki; bu iz ilerleyen nesillere yol oluyor, ışık oluyor.

Yıl, aslında şimdilerde başlıyor sevgili dostlar! Bahar ayları, yeni yılın da başlangıcı demek. Bildiğimiz dünya tarihini başlatan kadim kültürler de buna inanmış, buna göre düzenlemişler takvimlerini. Kutlamaya değer bulmuşlar baharın gelişini. Haksız da değiller sanırım. Doğa canlanınca yaşam da canlanıyor. Adeta topraktan umut fışkırıyor. Bahara aşk da çok yakışıyor, öyle değil mi? Aşkın her türlüsü hayata can katıyor, orası kesin! Sevdikçe tutunuyor insan yaşama. En çok da sevdikleriyle tutunuyor. Sahi, “Hayatının baharında olmak” ne demek?.. Hiç düşündünüz mü?  Bence, “bahar vakti” demek, geleceği düşünerek hayata aşkla sarılmak demek. Yorumu siz değerli okuyucularıma bırakıyorum.

adalar, istanbul, tarih, kültürel miras, prens adaları, tarih, gezi, nostaljiSahi, 'sizin memleket nereydi kardeşim?' Hep sorulur ya bu… Memleket insanın doğduğu, yetiştiği, doyduğu yer midir; yoksa ata toprakları mıdır? Benim hamurumda Ege’nin kıyı rüzgarları, Marmara topraklarının ve hatta Balkan havasının zerrecikleri dahi var. Ama ben İstanbulluyum! Bunu yürekten hissediyor ve yaşıyorum. “Şehirlerin kraliçesi İstanbul”un bir parçası olmaktan mutluyum. Bu kadim şehrin tarihi, kültürü ve yaşamı bugüne dek kitaplar dolusu anlatıldı, anlatılıyor. İstanbul, her daim yeni hayatlara dokunmaya devam ediyor.

Hepimiz ışıklar içinde bir baharı kucaklamayı istiyoruz değil mi? Yüreklerimiz çok ama çok yorgun düştü bu pandemiden. Içimiz sıkıldı. Iki adım ötedeki sevdiklerimize bile sarılamaz olduğumuz günlerden geçiyoruz. Hayat hızlı ama aksak bir şekilde akıyor. Her şey çok yakın ama aynı zamanda çok da uzak. Bahar deyince bir İstanbul sevdalısının aklına ne düşer, bilirsiniz. Tabi ki; Ada gezisi! Biz İstanbulluların baharda vazgeçilmez rotasıdır Adalar.

ada vapuru, adalar, istanbul, prens adaları, eski ada vapuru, nostalji, kültürel miras, gezi, tarihHaydi Vapur Kalkıyor!

Madem günler ısınıyor, yolculuk vakti de yaklaşıyor demektir. Hadi gelin birlikte biraz geçmiş baharları yad edelim. Her ne yapıyorsak bırakalım, kısacık bir mola verelim hayatımıza. Kapatın şimdi gözlerinizi. Ada vapurundasınız.  Püfür püfür bir rüzgar alıyor başınızı. Saçlarınızın arasından bir mut örtüsü dalgalanıyor. Öylesi hafifliyor hayat! Ve sonra... Köpürüyor deniz. Işte vapurun düdüğü de duyuldu.  Biraz sonra ana karayla bağınız kesiliyor ve işte yolculuk başladı. Vapurla birlikte yüreğiniz de kanatlandı sanki... Artık, ada rüzgarlarına doğru yol alıyorsunuz. Hadi rahat bir nefes alın! Kocaman bir gülümseme geldi işte yüzünüze. Güneş denizin üstünde tüm canlılığıyla ışıldıyor. İşte martılar! Hızlıca sarıyorlar vapurun etrafını. Öylesine hür kanat çırpışları.. ve havada süzülmelerini izliyorsunuz. Vapurda çay içmeden olur mu hiç? Az sonra ‘Çaylar!..’ diyor kantin görevlisi. Dumanı üstünde... Tadını çıkarın hadi, şöyle ince belli bardakta olsun. Biraz da simit belki… Manzaraya can katacak bir dost, bir sevdiğiniz de varsa yanınızda… Muhabbetiniz bol olsun! Eee daha ne olsun? ‘Mutluluk işte bu!’ demek geldi içimden. Ya siz, ne dersiniz?..

heybeliada, adalar, prens adaları, istanbul, gezi, tarih, nostalji, kültürel mirasAdalara ayak bastıktan sonra, karşı kıyı daha bir başkalaşıyor sanki insanın gözünde. Çok sevdiğimiz İstanbul, birdenbire “bizi yoran şehir İstanbul”a dönüşüyor. Ada ise kurtuluş mahali oluveriyor. Öyle değil mi? Başka bir duygu sarıp sarmalıyor bizi. Adeta daha taze bir nefes doluyor ciğerlerimize. Neresinden bakarsanız bakın insana iyi gelen bir yanı var bu kısacık ada gezilerinin. Neden peki? Cevap, sadece ortam değişikliği mi? Bugün biz İstanbulluların açıkça hasretini çektiği Adalar aslında; kaybolmuş bir yaşam tarzının hatıralarını yaşatmaya bu derece muktedir olduğu için hala ziyaretçilerini bu kadar etkileyebiliyor. Işte cevap bu.

kınalıada, prens adaları, sahil, adalar, istanbul, gezi, tarih, noltalji, kültürel mirasMarmara Denizi’nde irili ufaklı dokuz ada var. Bugün hala “Prens Adaları” olarak anılıyorlar. Heybeliada-Halki, Burgazada- Antigoni, Kınalıada- Proti, Sedef Adası- Antivorithos ve "Hayırsız Adalar" olarak anılan diğer beş ada; Sivriada- Oxia, Yassıada- Plati, Kaşıkadası- Pita, Tavşanadası- Neandros, Vordonos Adası- Vordonosi.

Antik dönemde takımadaların adı Demonisia, yani "Halkın Adaları" idi. "Bizans döneminde ise bazı Adalar’da inşa edilmiş olan manastırlara ithafen, Papadonisia, "Keşişlerin Manastırı" olarak biliniyordu. 569'da İmparator II. Justin (565-78) kendisine Adalar’ın en büyüğünde bir saray ve bir manastır inşa ettirmiştir. Daha önce "Megale" ya da "Büyük" olarak bilinen bu ada imparatorun yerleşmesinden sonra Prinkipo, "Prens'in Adası" adını almıştır. Daha sonra takımadaların tamamı Prinkiponisos, "Prenslerin Adaları" olarak anılmaya başlamıştır."* Adaların tarihi, bizi İstanbul’un “Konstantinopolis” olduğu zamana götürüyor. Bizans İmparatorluğu döneminde siyasi kaygılarla buraya sürgün edilen kraliyet mensubu bireylerin yaşadıkları zorlu hatıraları günümüze dek ulaşan hikayeleriyle hala canlılığını koruyor. Sonraki zamanlarda ise Adalar, giderek, “Rumların, Yahudilerin, Ermeni ve diğer Levantenlerin zengin kozmopolit elit tabakasının yazlık evleri için[1]oldukça popüler bir bölge haline gelir. Önceleri gözden düşen kraliyet hanedanının acı dolu günlerine tanıklık eden bu topraklar, sonraları daha keyifli zamanların vazgeçilmezi olarak ün kazanır. Adalı yaşam tarzı da bu dönemde gelişir ve yerleşir. İşte bugün ada sokaklarında yürürken aldığımız keyif de o ruha dayanıyor.

“Bir şehir kendine ait anılarıyla yaşayan bir varlıktır” diyor, Amerikalı yazar, araştırmacı ve seyyah Richard Tillinghast 50 yıla dayanan gözlemleriyle. Ve şöyle devam ediyor; “İstanbul’un hatırladıklarını ve hatta unutmaya çalıştıklarını ne kadar çok bilirsek özüne o kadar yaklaşmış oluruz”. Sözlerini samimi buluyor ve katılıyorum. Istanbul ve Konstantinopolis birlikteliği Avrupa yakasının tarihi semtlerinde olduğu gibi, Kadıköy’de ve Prens Adaları’nda da ruhen yaşamaya devam ediyor.

bahar güneşi, ,ilkbahar, ilkbahar bayramı, gezi, güneş, ilk cemre, ada, adalar, istanbul, prens adaları, kültürel mirasİnsan, Ada, Sevda, Umut

Bilmekten çok hoşnut olduğum bir şey var. O da, bizi gerçekten sevenlerin asla terk etmeyeceği. Zaman ve mekandan bağımsız, onlar daima kalbimizde, içimizde bizimle birlikte nefes alırlar. Insan yalnız olmak için yaratılmamıştır. Sevgisizlikte eksilir, kaybolur.

“Insan, sevdasını, bilinci, birikimi, yeteneği doğrultusunda geleceğe aktarırsa insan olur. Herkesin katacağı bir şey vardır yaşama.”[2] Insani savaşların, siyasi çatışmaların, uluslararası terör gerçeğinin ve nereye gittiğini bilemediğimiz teknolojik atılımların içinde çokça kan, gözyaşı, kaygı ve bellli belirsiz bir mutluluk türküsüyle çevrelenmiş sisli bir zamanın içinden geçiyoruz. Unuttuğumuz gerçekliklerle yüzleşiyoruz adeta. Sağlık, hiç olmadığı kadar önemli bir konu başlığı şu anda. Maskelerin ardında aldığımız nefesin kıymetinin farkına vardık. Ama akıllandık mı? Maalesef işte orası koca bir muamma!

heybeliadada çay keyfi, heybeliada, adalar, istanbul, ada vapuru, vapur keyfi, vapur sefası, kültürel miras, gezi, pazar gezisi, çay, ince belli çay bardağı,

Ernest Hemingway, “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” adlı eserini 1940 yılında yayınlıyor. Savaşın anlamsızlığını vurgulayan bu esere, 1624 yılında Ingiliz asıllı şair ve vaiz John Donne tarafından yazılan bir şiirin esin kaynağı olduğu biliniyor.  Sağlık, acı, hastalıklar, insanlık ve dünya düzeni üzerine çok düşündürücü dizelere sahip o şiiri gelin birlikte okuyalım:

“Insan ada değildir,

Bütün de değildir tek başına,

Kıtanın bir parçası,

Okyanusun bir damlasıdır.

Bir kum tanesi bile alıp götürse deniz,

Avrupa küçülür,

Sanki kaybolan bir burunmuş,

Dostlarının ya da senin bir yurdunmuş gibi.

Bir insanın ölümüyle eksilirim ben,

Çünkü… bir parçasıyım insanlığın.

Işte bu yüzden hiç sorma çanların kimin için çaldığını,

Çanlar senin için çalıyor.”

Evet, çanlar bizim için çalıyor! Gelin bu bahar yine Prens Adalarına mavi bir yolculuk yapalım. Son vapur kalkmadan yetişelim olur mu? Orada rahat bir nefes alalım. Tazelenelim. Ancak bu kez eve dönüşümüz nefes nefese olmasın. Yolumuzu aydınlığa sürelim! Dönüşümüz insanlık adına, memleket adına rönesansımız olsun! Bu bahar başka bir bahar olsun…

Sevgiyle kalın!

 

 

 

Kaynakça:

[1] “İstanbul’un Tarihi, Kültürü ve Yaşamı”, Richard Tillinghast, Maya Kitap Yayınları.

[2] “Cennet-Cehennem”, Öner Yağcı, 13.02.2021, Cumhuriyet Gazetesi

* www.adalarturizm.org 

 

2 Comments

  1. Burcu
    21/02/2021

    TEK KELİME İLE HARİKA

    Reply
    1. Serap Özmumcu
      21/02/2021

      Çok teşekkür ederim. Sevgiler.

      Reply

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Scroll to top
error: Content is protected !!