Çağlar Öncesine Seyahat

antik dönem, ancient, dolunay, istanbul, türkiye, turkey, arkeoloji, turizm, tourism, archaeology

Dolunay ilham verir mi bilmem ama kalplerimize ve düşüncelerimize etki ettiği şüphesiz. Bilim insanlarının pek çok tezi; bu duruma ek olarak; dolunayın yüksek bir duygusallığı tetiklediğini de söylüyor. Dünya üzerinde akıl tutulması vakalarının sayıca arttığı bugünlerde, gökyüzündeki şölene bir de “tutulmalar” ın eklenmesi gerçekten insanlığa büyük mesajlar veriyor gibi... Ne dersiniz? Umarım her birimiz bu mesajları okuyabilenlerden oluruz.

Ben, bu yazıyı yazarken dışarıda şehrin tüm karanlığını yenen harika bir dolunay tüm heybetiyle gökyüzünde asılı duruyor. Bu andan yaklaşık 1 saat kadar önce kızımla birlikte dolunayın çağrısına uyduk ve o berrak gökyüzünün altında güzel bir akşam yürüyüşü yaptık. Sevdiklerimizle paylaştığımız her an öyle değerli ki…

Son dönemde kulak verdiğim çok güçlü bir vokal var. Her gün haberlerde seyrettiğimiz çürümüş dünya sistemlerinin insanların üzerindeki tozunu silkeleyen bu güzel sesten ilham almamak mümkün değil. Teşekkürler Melek Mosso!… “Ey sevda kuşanıp yollara düşen. Bilesin bu yollar dağlar dolanır!.. Yare ulaşmadan dönersen eğer, yarına sesinin yankısı kalır…”

Bazı sesler insanı harekete geçirir, bazı olaylar ise dönüşüme çağırır. Az önce pencereden dışarıya baktım ve senede bir ya da iki kez görülebilecek o güzel “Ay Tutulması”nı seyrettim. Evrende kaos yok. Insanlar olmadan sistem ne de güzel işliyor…

Havada epey duygu yüklü, görebiliyorum. Bu gece herkes biraz içe biraz da geçmişe seyahat edecek bence… Geçmişe giderken ceplerimize alabildiğince bilgi kırıntısı koymak fena fikir olmayabilir… Bu gece, “seyahatin tarihçesi” olarak okunabilecek bilgi ağırlıklı bir yazı ile karşınızdayım dostlar!

İlk Seyahat Adımları

Tarih öncesi döneme baktığımızda, yaşamda coğrafi şartların belirleyici olduğu ve insanların genelde büyük gruplar halinde, özellikle daha güvenli bir yaşam sürdürebilmek adına, yine altı çizilmelidir ki “zorunluluk” içeren bir yer değiştirme hareketi içinde oldukları görülmektedir. “Hayatta kalma mücadelesi” ve buna bağlı olarak gerçekleşen seyahatler olarak da ifade edilebilir.

İnsanlığın yerleşik hayata geçişine ortam hazırlayan gelişmelerin, özellikle Neolitik dönemde, seyahati farklı bir noktaya taşıdığı bilinmektedir.  Kısa mesafelerde yürüyerek ya da binek hayvanların üstünde gerçekleştirilen seyahatler, taşımacılık araçlarının icadı sonrası, denizler üzerinde de bir hareket imkanı yaratmıştır. “Deniz taşımacılığı” olarak adlandırabileceğimiz bu alanda Mısır’ın öncü olduğu bilinmektedir. Buna mükabil ilk rotalar da Akdeniz, Mezopotamya ve Mısır nehirleri üzerindedir. Mısır’da papirüs bitkisinin kullanımıyla kano ve sallar üretilmiş, konu üzerine eğildikçe daha büyük gelişmelerde yol kat ederek, M.Ö 2700’lere gelindiğinde eskisinden daha sağlam ahşap teknelere ve ardından fırtınalı denizlere daha güvenle açılabilen gemi filolarına doğru ilerlenilmiştir.

Değişen Hayatlar

İlk Çağ’da ise yaşanan büyük gelişmeler ardı adına insanlık tarihine yön verecek güce ulaşmıştır. M.Ö 4000 yıllarında yazı ve tekerlek kullanımı ile tarih sahnesinde öne çıkan Sümerler, pek çok uzmana göre bu yönleriyle günümüz anlayışıyla “seyahat” kavramının doğuşuna zemin hazırlayan ilk topluluk olma özelliğini de taşır. Yine Sümer medeniyeti ile birlikte ticaret olgusunun o zamanın dünyasına yerleşmesi, “para” kullanımı ve milletler arası ticari meta alışverişi seyahat kavramını büsbütün farklılaşmaya taşımıştır.

fenikeSeyahatin, bir anlamda, modern çağlarını başlatan ticari anlayış, seyahat etme nedenlerini de değiştirmiştir. Bu bağlamda, tam olarak bugünkü anlamıyla bir yerden başka bir yere seyahat eden ilk topluluğun Fenikeliler olduğu kabul edilmektedir. Gerçekten de, Fenikeliler’in M.Ö. 2000’lerde bütün Akdeniz’e hakim olacak şekilde deniz ticaretine yoğunlaşmaları; beraberinde uzaklara yönelerek Britanya Adaları, Batı Afrika ve Asor Adaları’na dek sık denilebilecek aralıklarla seyahat etmeleri çok önemli bir değişim ifade eder.

  •  AMBER YOLU; Fenikeliler’in Akdeniz ülkerinden aldıkları malları İskandinav ülkelerine giderek, oradan amber alıp getirdikleri yoldur. (Amber: balinagillerden amber balığından elde edilen ve özellikle parfum yapımında kullanılan hoş koku veren bir maddedir.)

Savaşların büyük yer değişimlerini ve seyahati körüklediği bu dönemde tarihin en önemli hükümdarlarından biri olan Büyük İskender’in ilkin Asya içlerine, hiç durmadan oradan da öteye, Hindikuş Dağları ve İndus Nehri’ne uzanan -ve aslında kültürel bir yayılımı da ifade eden- “önlemez ilerleyişi” demek yerinde olacaktır; ve kendisiyle birlikte ilerleyen azımsanmayacak sayıdaki asker-sivil topluluğu da düşünürsek Antik Dönem’in altı çizilmesi gereken toplu seyahat hareketlerinden biri olarak anılmalıdır.

“Büyük İskender’in M.Ö 334 yılında Anadolu’da Efes Demoktarik Şehir Devleti’ni kurması dolayısıyla Efes’e aynı mevsimde yaklaşık 700.000 ziyaretçi gelmiştir.”[1]

Antik Yunan medeniyetinin kölelik sistemini de içeren bir sosyal yapıda varlığını sürdürmesi, “özgür” asillere “eğlence için boş zaman” şansı da tanımıştır. Bu anlamda, ilki M.Ö 776 yılında, Olympos Dağı’nda Tanrı Zeus adına düzenlenen Olimpiyat Oyunları, Antik Dünya’nın farklı bölgelerinden çok sayıda varlıklı kişiyi kendisine çeken önemli bir turizm hareketidir aynı zamanda. Bu hareketlilik, seyahat ve turizm sektörünün Antik Dönem’deki köklerine açıkça işaret etmektedir.

Antik Yunan Olimpiyatları, bir “spor organizasyonu” olmanın çok dışına çıkarak, konuya ilgili ziyaretçilerinin o günün şartlarında epey uzun yollar kat ederek ulaştıkları ve alıştıkları günlük rutinden çıkarak çadır kamplarında konakladıkları, yani gerçekten de “konuklarına bütünüyle farklı bir deneyim vaat eden” ve bütün bu özelliklere ek olarak,  organizatör Devlet tarafından her yıl imkanların bir öncekinden daha üst seviyeye taşınmasının amaçlandığı oldukça kapsamlı turizm organizasyonlarına dönüşmüştür.  Bu açıdan değerlendirildiğinde olimpiyatlar, sınırları belirli bir alana çok sayıda konuk yerleştirme -ağırlama-organizasyonunun ve hatta her defasında daha da geliştirilebilmesi için konunun bizzat devlet desteği ile ele alınması anlayışının tam olarak uygulamaya dökülmesi ile hem başarılı bir örneği hem de modern turizmin başlangıcının ifadesi olarak kabul edilir.

Biraz yukarıda bahsettiğim üzere ticaret, seyahat yollarının oluşması için çok önemli bir etken olarak tarihe yazılmıştır. M.Ö. 600’lü yıllarda kullanılmaya başlanan ve Orta Asya’dan Romalılarla birlikte Avrupa içlerine kadar uzanan bir diğer İlk Çağ ticaret yolu da Çinliler’in “İpek Yolu”dur.

  • İPEK YOLU; Çin’den başlayarak Anadolu ve Akdeniz aracılığıyla Avrupa’ya kadar uzanan dünyaca ünlü ticaret yoludur.

Bu rota, ipek ticareti ile başlayıp, ilerleyen dönemde bölgede üretilen tüm ticari malların -çok uzun süre boyunca bu hat boyunca- taşınmasına olanak sağlayan, böylelikle seyahat ve turizm destinasyonlarının gelişimine de olanak tanıyan oldukça önemli bir yere sahiptir.

M.Ö.6. yüzyıla gelindiğinde önemli bir ticaret yolu daha tarih sahnesinde yıldızlara anılmaya başlanır.

  • KRAL YOLU; 1400 mil uzunluğundaki diğer ismiyle “Pers Kral Yolu”, Manisa sınırları içerisinde bulunan Sardis antik kentinden İran’da yer alan Susa antik kentine kadar uzanmaktadır.

M.Ö. 3.yüzyılda Kral Yolu’nun;  özellikle Çin’de yükselen Han Hanedanı ile Roma İmparatorluğu arasında kalan bölgede, ticaret yollarının oldukça organize biçimde birbirine bağlaması sonucunda çok daha işlevsel bir hale geldiği bilinmektedir.

pers kral yolu

Ve Tarihin İlk Turisleri…

Büyük İskender’in ardılı olarak nitelendirebileceğimiz, bir dünya devleti olan Roma İmparatorluğu’nun -asillik ve kölelik ögelerini içeren- sosyal yapısı ise turizm literatürüne ilk kez “turist” kavramını getirmiştir. Bu dönemde, sosyal yapı ile birlikte “ekonomik refah” ve “boş zaman” algısının da önemli bir vurgu olduğu unutulmamalıdır.   “Keyif” ve “seyahat” kelimelerini biraraya getirmeyi başaran Romalılar turizmde çığır açan bir anlayış ile dünya sahnesinde varlık göstermişlerdir.

“Gerçekten, Romalılar, daha doğrusu Romalı asiller, Mısır’a, Yunanistan’a ve Anadolu’ya yaygın olarak seyahat ediyorlardı. Yazları sayfiye yerlerine gidiyorlar, kaplıcaları ziyaret ediyor ya da tarihi eserleri ve spor müsabakalarını görmek için yolculuk yapıyorlardı. Babil Krallığı’nda Kral Shulgi, seyyahlar için yolları güvenlik altına almış, bahçeler ve dinlenme evleri inşa etmiştir.”[2]

Öte yandan Romalılar, seyahat ve ulaşım olanaklarını geliştirmek için ciddi çalışmalar yapmış; yol yapımında kullandıkları tekniklerde sistematik biçimde ilerleme kaydetmiş; ve M.S. 117 yıllarına gelindiğinde; bir kısmı günümüzde hala kullanılmakta olan toplam 50.000 mile ulaşan yol üzerinde hakimiyet sahibi olmuşlardır.

“Roma İmparatorluğu döneminde, yollar üzerinde izin belgesi veren, at araba değiştirilmesine, yeme-içme hizmetine imkan veren istasyonların varlığı, hızlı ve güvenli bir biçimde seyahat etmeyi sağlamıştır. Roma İmparatorluğu güçlü bir devlet olarak yollarda ve konaklama yerlerinde güvenliği sağlamıştır. Güvenlik bu dönemde seyahatlerin yoğunlaşması ve turizmin gelişmesinde önemli rol oynamıştır.”[3]

“Sınırları kuzeyde İskoçya ve Almanya’dan güneyde Mısır ve Akdeniz kıyılarına kadar ilerleyen Roma İmparatorluğu’nda yapılan yollar, doğuda Basra Körfezi ve Irak ile Kuveyt’e kadar uzanmıştır. Bu sayede at üzerinde günde 100 mil civarında yol almayı başarabilen Romalılar; Akdeniz bölgesindeki ünlü tapınaklara, Mısır’daki piramitlere ve medikal yönde iyileştirici özelliği bulunan hamamlar ve deniz kıyıları, teatral faaliyetler, festivaller, olimpiyatlar ve daha bir çok türde eğlence imkanları barındıran Yunanistan ve Anadolu’ya seyahatler gerçekleştirmişlerdir.”[4]

Rehber kitaplar hazırlamış, merak uyandıracak nitelikteki değerli kültürel eserler için müzeler tasarlamış, çeşitli partiler organize etmiş, deniz kıyısında konaklama seçeneği sunan oteller inşa etmişlerdir. Kartpostallar, hediyelik eşya dükkanları gibi turistik ürünleri hayata kazandırmışlardır. Güzel manzaralı yerlere inşa edilen restoranlar, konser alanları ve daha pek çok turistik öge ile günümüzden çok uzun zaman önce “modern” anlayışın temellerini atmışlardır.

Iç turizmin oldukça canlı olduğu Roma İmparatorluğu’nda yaşayan üst sınıfa mensup kişilerin yılın yaklaşık 200 gününü bugünkü bakışla turizm ve seyahat faaliyetleriyle geçirdiği bilinmektedir. Deniz aşırı toprakların fethi ile buna iş için yapılan geziler de eklenmiştir.

artemis heykeli, arkeolojiİlk Çağ’ın Seyahat Yazarları

Anadolu, Mısır ve Yunanistan Antik Dünya’nın seyahatsever yazarları tüm çekiciliğiyle sarıp sarmalamış olacak ki, günümüze ulaşan muhteşem eserler var bugün elimizde. Bu bilge düşünür ve gezginlere şükürler olsun, antic dönemi o zamanın ruhuyla bizlere taşımayı başarmışlar.

“İlk Turizm Yazarı” ünvanını Heredotos taşıyor. Kendisi bir Anadolulu! Gezip gördüğü yerleri; ki öyle az bu değil, neredeyse o zaman bilinen dünyanın hemen her yerini- tarihsel olaylar, gelenek, görenekler ve kişisel gözlemler olarak kağıda aktaran Heredetos, pek çok açıdan dönemin tarihine ışık tutmayı başarmış değerli bir yazardır.

İlyada ve Odysseia adlı eserleriyle ünlenen ve aslında ölümsüzleşen şair Homeros ise Antik Çağın yetiştirdiği bir diğer yetenektir. Anadolu’da bulunduğu bilinmektedir. Dönemi anlatan kaynak kitaplar niteliğindeki bu pausaniasiki dev eser bizlere kalan eşsiz bir kültür mirasıdır.

“Antik Yunanistan’ın yol rehberi” ni kaleme alan Pausanias ise yukarıda detaylarıyla ele aldığım Roma Dönemi turizm anlayışının ihtiyaçlarına cevap bulmayı hedefleyen önemli bir çalışmaya imza atmıştır. Gezi için farklı rotalar önermek, dönemin popular destinasyonlarını tanıtmak amacıyla bu tur rehberini hazırlamıştır. O dönemde pek çok rehber hazırlandığı bilgisine sahip olmamıza karşın, günümüze ulaşabilen tek eser Pausanias’ınkidir.

İlk Çağ boyunca insanların ticaret, sağlık, spor, eğlence ve dinsel nedenlerle seyahat ettikleri bilinmektedir. Antik Çağ rehber kitaplarında “Augustus’un Roma Turu” başlığı altında tanıtım yapıldığı bilgisine de sahibiz. İtalya’dan başlayıp, Yunanistan, Anadolu ve Mısır kıyıları içine alan bir rotadır. Bu geziyi gerçekleştirenler; Antik Çağ’ın ünlü heykeltıraşı Praxiteles’in eseri olan Afrodit heykelini görmek için Kinidos’u, Apollon kehanet merkezleri için Kolophon ve Dydima’yı, Artemis tapınağının haklı ününden dolayı Ephesus’u ziyaret etmişlerdir.

Ay Doğar Mavi Mavi…

Yazımın başında dolunay ilham verir mi, diye sormuştum. Zihnimi meşgul eden bir yığın düşünce ve bilgiyi okuyucumlarımla paylaşmaya iten güç ilhamını bu akşam dolunaydan alıyor.

Belki de bizi engin yolculuklara uğurluyordur bu güzel dolunay. Arkeolojisever bir gezgin olarak ilk aldığım mesaj bu oldu sanırım…  Tarihin derinliklerinde gizlenen notaları bulmanız ve hayatınıza çekmeniz dileğimle…

“Karanlıklar içinden gün doğar ya aniden”… Yeniden ay doğsun mavi mavi…

 

[1] “Genel Turizm Bilgisi”, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Nisan 2016

[2] “Genel Turizm Bilgisi”, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Nisan 2016

[3] “Genel Turizm Bilgisi”, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Nisan 2016

[4] https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/551413

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Scroll to top
error: Content is protected !!