Atamızın İzinde…

mustafa kemal atatürk, 10 kazım 2020, türk arkeolojisi, arkeoloji, tarih, bilgekualayaziyor, kültürel miras

Türk Arkeolojisi

Tarih: 10 Kasım 2020. Atamızının aramızdan ayrılışının 82. yıldönümünde, O’nu yad etmenin en güzel yolunun, yine O’nun açtığı ışıklı yola bir kez daha dikkat çekmek olduğu düşüncesiyle, Türk arkeolojisinin gelişimine dair hızlıca derlediğim anı, söyleşi ve görsel alıntılarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu yazıda adı geçen, arkeoloji bilimine emek vermiş tüm üstadlara saygılarımı sunarım.

Yazım üzerinde çalışırken her ne kadar sık sık gözlerim dolmuş olsa da… Biliyorum ki; bugün mateme yer yok; şimdi dimdik ayakta durma vaktidir! Şimdi vakit Atamızın yaktığı meşaleyi var gücümüzle daha ileriye taşımak için mücadele etme vaktidir!

mustafa kemal atatürk, türk arkeolojisi, arkeoloji, kültürel miras, tarih

“Bir milletin özgürlük kazanması, yükselmesi kültür ve eğitimle olur” diyen Atamızın arkeoloji, tarih, dil bilimlerine olan yakın ilgisi ve kazı çalışmalarına olan yaklaşımı pek çok kişi tarafından bilinmektedir.  Cumhuriyetimizin kurucusu Atamızın hasta yatağında bile Türkiye’nin dört bir yanında sürdürülmekte olan arkeolojik kazıları yakınen takip ettiğini birazdan detaylandıracağım. Gerçekten de; Türk arkeolojisinde bugün gelinen noktada O’nun payı çok büyüktür.

1930 yılı Mart ayında Antalya’da Aspendos Antik Tiyatrosu’nu ve Antalya Müzesi’nin gezen Atatürk, içinde bulunduğumuz günlerde belki de yeni yeni anlaşılmaya başlanan -tabi ki yaşadığı çağın çok ötesinde bir öngörüyle ifade ettiği- “Tarihi eserleri yaşatabilmek için, bu eserlere maksatları istikametinde hayatiyet kazandırmalıyız” sözü kuşkusuz O’nun bu konudaki bilinç düzeyini gözler önüne sermektedir.

bergama, pergamon, türk arkeolojisi, arkeoloji, tarih, mustafa kemal atatürk, kültürel miras, bilgekualayaziyor“Dünyaca ünlü iki Konsül’ün toplandığı İznik (Nikala) şehri surlarında, daha sonra çıkarılan, dördüncü bir kapının olması gerektiğini; Türklere ait eserlerin restorasyonu konuşulduğunda, asıl şehrin toprak altında olduğunu söyleyerek kazı önermesi. Bergama’da (Pergamon) Almanlar tarafından yapılan kazıya büyük bir heyetle giderek, vaktinin çok kısıtlı olmasına rağmen, bulunan eserleri ve meydana çıkarılan Asklepion’u büyük bir ilgiyle incelemesi Atatürk’­ ün eski eserlere ve arkeolojiye verdiği önemin ayrıca kanıtlarıdır”[1]

“Atatürk, kurduğu ülkenin sağlam temellere oturması için gerekli olan şeyin tarih ve kültür bilinci olduğunu biliyordu ve bu nedenle yaşamının son anına kadar tarih ve arkeoloji ile olan ilgisini ve bağını hiç koparmadı. Cumhuriyeti kurduktan sonra da “Toprağın üstündekilere ne kadar sahip çıkıyorsak, toprağın altındakilere de o kadar sahip çıkmalıyız.” diyen Atatürk, hiçbir yabancı gücün yardımı olmadan kalkındırdığı Türkiye Cumhuriyeti’ni aynı zamanda bir bilim merkezi haline getirdi”.[2]

mustafa kemal atatürk, atatürk, türk arkeolojisi, arkeoloji, tarih, kültürel miras, 10 kasımProf.Dr. Mehmet Özdoğan 2018 yılında düzenlenen “Atatürk Konuşmaları” başlıklı bir konferansta Atamızın aydın kimliğiyle geliştirdiği arkeoloji temelli kültür politikasını şöyle özetlemektedir:

“Türk arkeolojisi 19. yüzyılın ikinci yarısında bilimsel kaygılarla değil, Batılılaşma sürecinin bir gereği olarak bir yanda imparatorluk müzesine eser kazandırmak, öte yanda da çağdaşlık sembolü olarak başlamıştır. Ancak arkeolojinin bir bilim dalı olarak tanımlanarak kurumsallaşması, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş sürecinde bir devlet politikası olarak geliştirilmiştir. Atatürk Türkiyesi arkeolojiyi müzelere eser dolduran bir araç olarak değil geçmişin belgelenerek anlaşılmasına yönelik bir bilim alanı olarak görmüştür. Bu bağlamda Atatürk’ün bilime bakışını da değerlendirmek gerekir. Atatürk ekonomiye ilişkin her şeyi uluslaştırırken, temel eğitim sistemi ulus bilinciyle kurgulanırken, bilimin ancak uluslararası işbirliği ile gelişeceğini öngörmüştür. Bu nedenle. arkeoloji de dahil olmak üzere bilimin hemen her alanında yurtdışına çok sayıda öğrenci gönderilmiş ve yabancı bilim insanlarını Türkiye’ye çekmek için de çaba gösterilmiştir. Türkiye’de çalışmak isteyen yabancı arkeologlara, daha Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren izin verilmiş, Doğu Anadolu’da çalışanlara özel olarak teşekkür edilmiş, Türk öğrencileri yanlarında yetiştirmeleri istenmiştir. Cumhuriyetin ilk dönemine ilişkin yapılan bir eleştiri, dönemin kültür politikasının geçmişe seçici davrandığıdır. Oysa ki o yıllarda pek çok ülke ancak kendi ulusunun geçmişi ile ilgili kazılara izin verirken, Atatürk Türkiyesi Anadolu’nun geçmişini bir bütün olarak benimsemiş, Helenistik, Roma, Bizans ağırlıklı olmak üzere her döneme ilişkin kazılara izin verilmiştir. Erken Cumhuriyet döneminde Türk arkeolojisi altın çağını yaşamış, 1937’de Dolmabahçe’de yapılan II. Türk Tarih Kongresi, dönemin en ünlü arkeologlarının katılımıyla çok görkemli bir biçimde gerçekleştirilmiştir. Kongre kapsamında düzenlenen sergi, ülkemizde günümüze kadar yapılmış en kapsamlı ve bütüncül sergilerden biri olarak yakın dönem kültür tarihimizdeki özel yerini halen korumaktadır.”[3]

türk tarih kurumu, belleten dergisi, mustafa kemal atatürk, türk arkeolojisi, arkeoloji, kültürel miras, 10 kasım Kurucusu olduğu Türk Tarih Kurumu’nun Ocak 1937 tarihinden bu yana yayımlamakta olduğu dil ve tarih konulu makalelere yer veren “Belleten Dergisi”nin Atatürk’ün ölümünden bir yıl sonra onun anısına ayrılmış olan (Cilt II, 1939, s.243) sayısında Prof.Dr. Afet İnan, Atamızın hayattaki son günlerinde dahi arkeoloji bilimine verdiği teşvik ve himayesini şu satırlarda anlatır:

“Hafriyat işleri onun teşvik ve himayesi ile başarılıyordu. Hasta yatağında dahi Türk Tarih Kurumu’nun işleri ile alâkadar olmaktan zevk duyardı. Bir gün Trakya höyüklerinde son çıkan eserlerden bahsetmiştim. O kadar alâkadar oldu ki ‘o çıkan eserlerden bana getir, göreyim’ diye arzu gösterdi. Birkaç parça eşyayı müzeden alarak saraya götürdüm. Bay Fethi Okyar ile görüşüyordu. Eşyaları istedi, hepsini birer birer gördü. ‘Devam ediniz, memleketimizin kültür tarihi zenginliğini daha çok bulacaksınız’ diyordu.”[4]

Ve tarihi kayıtlarda belirtildiği üzere; Atamızın hayattayken gördüğü son şeyler, Prof.Dr. Arif Müfid Mansel’in Trakya’da Vize Tümülüsleri’nde(Doğu Trakya İmparatorluğu’nun başkenti Bizye -Vize-) bulduğu bazı ilginç eserler ile Belleten Dergisi’dir. 1938 yılı sonbaharında, ömrünün son günlerinde yaşanan bu olay O’nun arkeoloji ve kazılara olan ilgisinin ne kadar büyük olduğunu kanıtlamaktadır.

arkeoloji, mustafa kemal atatürk, türk arkeoloji, tarih, kültürel miras, bilgekulalayaziyor,10 kasım 2020“Bugün Türkiye'nin bir arkeoloji laboratuvarı haline gelmesi Mustafa Kemal Atatürk’ün tarihe ve arkeolojiye olan derin ilgisi, verdiği değerin ve kurduğu temelin bir sonucudur”, diyen Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği değerli çivi yazısı ve sumeroloji uzmanı Muazzez İlmiye Çığ; şöyle devam ediyor:

mustafa kemal atatürk, türk arkeolojisi, arkeoloji, tarih, kültürel miras, müzecilik, 10 kasım“Atatürk eğitim reformu içinde Türk tarihi ve kültürü araştırmalarını ön plana koymuştu. O’nun, çocukluğundan itibaren savaş yılları boyunca hiç durmadan okuduğunu, özellikle Türk tarihi ve dilleriyle ilgilendiğini, kütüphanesindeki kitaplardan ve onların içindeki notlardan öğreniyoruz. Bunlardan daha önemlisi, Cumhuriyetin ilânından önce 19 Eylül 1923’de İstanbul Üniversitesi tarafından Atatürk’e “Tarih Profesörü” ünvanının verilmesidir”.[5]

mustafa kemal atatürk, türk arkeolojisi, arkeoloji, kültürel miras, tarih, alacahöyükÇağdaş uygarlıkları anlayabilmenin yolunun geçmiş uygarlıkları tanımaktan geçtiğini savunan Atamız bu yolda ilerlemeleri için Türk milletine bizzat örnek olmuştur. “Atatürk, her gittiği yerde, eski eserleri, varsa müzeyi görmüştür”.[6] “Ankara-Haymana yakınlarında Gavurkale Hitit dönemi ören yerindeki kazının onun isteği üzerine 1930’da H. von der Osten tarafından yapıldığı bilinmektedir. 1931 yılı başında çıktığı yurt gezisinde; 5 Ocak’ta Bursa Müzesi’ni, 3 Şubat’ta İzmir Müzesi’ni, 17 Şubat’ta Adana Müzesi’ni ziyaret etmiştir. 18 Şubat’ta Konya’ya gelmiş, Mevlana Türbesi ve Dergahı’nı, kentteki belli başlı Selçuklu ve Osmanlı devri eserlerini gezdikten ve bu anıtların içler acısı durumunu gördükten sonra, aynı gün Başbakan İsmet İnönü’ye (acele ve önemlidir kaydı ile) bir telgraf çekmiştir”[7]. Böylelikle, arkeoloji konusunda devletin bir an evvel görev üstlenmesi gerektiğine dikkat çekmiştir.

mustafa kemal atatürk, türk arkeolojisi, arkeoloji, tarih, kültürel miras, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk büyük ulusal kazısı olan Alacahöyük kazısında da Atamızın yakın ilgi ve desteği olduğu bilinmektedir. Kazının başarılı sonuçları Atatürk’ün yıllık Meclis konuşmalarında da yer almıştır:

“Tarih tezimizi reddedilmez delil ve vesikalarla ilim dünyasına tanıtan Türk Tarih Kurumu, memleketin muhtelif yerlerinde yeniden kazılar yaptırmış ve beynelmilel toplantılara muvaffakiyetle iştirak ederek yaptığı tebliğlerle ecnebi uzmanların alâka ve takdirlerini kazanmıştır.” - 1 Kasım 1933, TBMM

“Tarih Kurumu’nun Alacahöyük’te yaptığı kazılar neticesinde, meydana çıkardığı, beş bin beş yüz senelik maddi Türk tarih belgeleri, cihan kültür tarihini yeni baştan tetkik ve tamik ettirecek mahiyettedir.”- 1 Kasım 1936, TBMM

mustafa kemal atatürk, 10 kasım 2020, 10 kasım, türk arkeolojisi, arkeoloji, tarih, kültürel miras, atatürkTarih araştırmalarında arkeolojinin önemli bir kaynak olduğunu kabul eden, eski eserlerin ortaya çıkartılıp korunmasında üniversite ve kurumlar ile basın-medya ve pek tabi halkın el ele vermesinin gerekliliğini her fırsatta vurgulayan, eğitimsiz arkeolojik çalışma yapılamayacağını bilip bu yolda Türk gençlerine yol açan Atatürk, ülkenin içinde bulunduğu ogünkü zor şartlarda büyük fedakarlıklar da üstlenmiştir. Alacahöyük kazılarının başlatıldığı tarihteki anılarında Afet İnan şunları aktarmaktadır: “Atatürk’e bu teşebbüsümüzü söylediğim zaman ‘Başlayınız, paranız yetişmezse ben veririm. Fakat muvaffak olmalısınız’ demişti.”[8]

Yetişen yeni kuşakların tarih ve kültür bilincine ulaşması, medeniyetimizi bugün olduğundan çok daha ileri bir seviyeye taşımaları ancak ve ancak Atamızın aydınlattığı bu bilim yolunda ilerlemekle mümkündür. Yazık ki şu içinde bulunduğumuz devir, gözleri kör eden bir pus örtüsü altında türlü cehalet öykülerine sahne olmaktadır. ‘Uyan Türkiyem!’ diye haykırmak geçiyor içimden…

Bu noktada sözü; sadece eski çağ tarihine değil, daha nice konuda Türk milletine yeni ufuklar açan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’e bırakmak istiyorum: ‘Ecdadımız büyük imparatorluklar kurmuş, uygarlıklar yaratmış. Bizim görevimiz bunları aramak, incelemek, kendi milletimize ve dünyaya tanıtmaktır’

Atamızı büyük sevgi, saygı ve minnetle andığımız nice 10 Kasımlara erişmek dileğiyle…

Ruhu şad olsun!

 

 

 

Kaynakça:

[1] https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/688136

[2] “Atatürk ve Arkeoloji”, Fecri Polat-Mübarek İpek, Çanakkale Kitaplığı

[3] https://www.iae.org.tr/Aktivite-Detay/Ataturk-ve-Turk-Arkeolojisi-Prof-Dr-Mehmet-Ozdogan/132

[4] https://nereye.com.tr/gazi-mustafa-kemal-ataturk-ve-arkeoloji/

[5] https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/688136

[6] https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/688136

[7] https://nereye.com.tr/gazi-mustafa-kemal-ataturk-ve-arkeoloji/

[8] https://nereye.com.tr/gazi-mustafa-kemal-ataturk-ve-arkeoloji/

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Scroll to top
error: Content is protected !!